Darkthrone: Ukteler İtinayla Doldurulur
Darkthrone’un heavy metali yeniden keşfi ortaya leziz eserler sunmaya devam ediyor. Biz de yeni albüm The Underground Resistance ile beraber yol haritalarından girip, döngülerden çıkıp kendimizi özgür müzisyenin tanımında buluyoruz.
Harita
80’lerin sonlarında müstakbel bir black metal grubu için en uygun esin haritası şöyledir: Her şey 1970’te Black Sabbath’ın meşhur triton ölçüsüyle başlar, müzikte kötü ruhların kapısı açılmış olur. 77’de Motörhead umursamaz ve kirli tonlarla bezenmiş müziğiyle gelir. 1980’de o güne kadar şiirsel anlatılar içerisine yedirilen şeytani ve okült temalar, Venom’ın sözleriyle milyonları şoke ettiği ilk albümünde söz sanatlarının ardına gizlenmeden, apaçık vücut bulur. Venom’ın karanlık, pis ve bol sallanmalı yuvarlanmalı müziğine Danimarka’dan Mercyful Fate enfes sololar, cilalı rifler ve şaşırtıcı vokal melodileriyle dolu şahane besteleriyle karşılık verirken, İsviçre’deki Hellhammer’ın cevabı daha pis, daha leş ve daha hızlı olur. İsveç’ten Bathory ise heavy metal aleminin karanlık dörtlüsünü tamamlar, ilk albümüyle adeta 7 yıl sonrasının müziğini ortaya koyar. 1984’ten itibaren haritada ortam kalabalıklaşmaya başlar: Almanya’dan Destruction ve Sodom ilk kayıtlarını verirken, radyo dostu müzik diyarı ABD’de Slayer hoparlörleri kana bulamakla meşguldür. Possessed, Death ve Morbid Angel gibi grupların demoları ortalıkta dolanmakta, dünyaya death metal diye bir tarzı takdim etmektedir. Tüm bunlara Latin Amerika’dan Sepultura ve Sarcofago gibi gruplar eklenir ve birkaç detayın daha ardından mevzu nihayet Norveç usulü black metale bağlanır.
Hikaye
Bu noktada müzisyenlik adına ciddi bir adım atacak antika karaktere sahip bir genç için bu harita o zamana değin oldukça besleyici gelmiştir ama şanssızlık odur ki, müzik endüstrisi heavy metalin ekstrem tarzlarını da gelir kapısı olarak görmeye başlamış, gelişen teknolojinin nimetlerini kendince dayatma isteğiyle antika zihinlere ters gelecek bir forma sokmuş, ticari kaygıyla hepsinin prodüksiyonuna daha önce başarısı kanıtlanmış formülleri uygulayarak dönemin her türlü heavy metal çeşidini kendi içinde tekdüzeleştirmiştir. Gencin aklı 1984 yılında kalmışsa da*, cüzdanına uygun stüdyoların gelişmiş (!) imkanları “ne kadar da analog, bir o kadar gerçek” gereksinimini karşılayamamış, haritada hep sonraki durağa yönelmiştir. Thrash metale niyetlenir, thrash metal patlama yapar. Oradan death metale yönelir, onda da uygun ekipmanlara sahip stüdyo bulamaz, Morrisound’a zaten parası yetmemektedir. Bir yandan müzisyenliğini de sürdürmesi gereklidir, bunun en geçer yolu bir plak şirketiyle anlaşmaktır. Bir plak şirketiyle anlaşmak demek ise, çoğu zaman için rüştünü ispatlayana kadar idealleri bir süre ertelemek demektir.
Özgürlük
Bu hikayedeki “antika genç” karakteri olarak Fenriz, ilk dönem albümlerinden pişmanlık duymakta mıdır, o konuda bir söyleme rastlamadım ama son zamanlardaki verdiği röportajlardan anladığım, Darkthrone’un müzikal anlamdaki temellerinin bu şekilde atıldığı ve 2005’te çoğu “kültçü” black metal fanatiğinin “davayı sattılar” iddiasının aksine davaya geri dönüldüğüdür. Onlara göre “değişim”, hikayeye göre “dönüşüm”ün başladığı yer, grubun kendi stüdyosunu kurmasıydı. Böylece bundan sonra fazla mesailer masraf olmaktan çıktı, Fenriz ve Nocturno Culto ikilisi istedikleri ekipmanlarla istedikleri kadar çalıştı, istedikleri şekilde kayıt yaptılar.
Darkthrone’un bugünü aslında “özgür müzisyen”in tanımını yapıyor. Stüdyo onların, karışan eden yok. Onları yönlendiren ticari bir kaygı yok, menajerleri yok. Turne hayatı yok, konser yok, teknik ekip yok, seyircilerle yüzleşmek yok. İki kişilik grupta ego problemi yok, kutuplaşma yok. Yıllar önce kursaklarında kalan müzik, Fenriz’in her geçen yıl çığ gibi büyüyen plak koleksiyonundan beslenerek, The Cult Is Alive’dan bu yana 20 yıl gecikmeli bir şekilde sese geliyor. Şimdi sıra The Underground Resistance’da, hakkındaki yorumlar için Kritik sayfalarına bekleniyorsunuz…
Notlar:
* Raised on Rock şarkısında ”I’ve been a thrasher since 84, almost nothing sounds true anymore” demişti genç ne de olsa.
– Baştaki yol haritasının detaylısını üniversite amfisinde bizzat Fenriz anlatıyor. Youtube’da “fenriz black metal university” diye aratın.