Kvelertak: Kavram Kargaşasından Eğlence Çıkaranlar
Oslo sokaklarında duvara yaslanmış dikelen yüzü boyalı gence sormuşlar, “20 yıl sonra sizin müziğin kalıplarıyla milleti parti havasına sokacaklarmış, ne düşünürsün?”, genç ağlaya ağlaya koşarak uzaklaşmış. Kvelertak’ın sıra dışı karışımına buyurun…
“Bizi baya eskiden öyle tanımlarlardı, şimdi bu black metal şeyinden uzak tutmaya çalışıyoruz. Bizim için en kötü şey insanların bizi bir black metal grubu olarak hatırlamaları, tamamen aptalca bir şey bu. Bizim black metal grubu olduğumuzu düşünen biri varsa, şüphesiz ki bu kişi black metalin ne olduğunu bilmiyor demektir.” sözleriyle reddediyordu Erlend Hjelvik. O an akıllara bilindik müzisyen artizliği geldi elbette: Hani adam düpedüz death metal yapıyordur da sırf böyle aşmış müzisyen imajına bürünmek için röportajlarda tarzıyla ilgili bir soru geldiğinde “Bizim grubumuz death metal yapmıyor ki, kendimizi etiketlerle sınırlandırmıyoruz” gibi orta yolcu evlere şenlik cevaplarla karşılık verir. İşte Hjelvik söyledikleriyle, ilk başta bu türler üstü (!) müzik yapan evrensel arkadaşlarımızdan biriymiş gibi hissettirse de, aslında gerçekten haklı konumda. Nitekim sözlerinin devamında “Bu tarzla sadece bir miktar flörtleşmek hoşumuza gidiyor” diyerek müziğinin içeriğini inkar etmiyordu.
Gizli Formül
Vokalist Hjelvik’i haklı yapan tek şey içeriği inkar etmemesi değildi, Kvelertak’ın müziğini barındırdığı öğeler açısından incelemenin haricinde, atmosfere bıraktığı ruh haline bakıldığında black metalden bambaşka etiketlerin ön plana çıkması gerekiyordu. Black metalin punk müzikle ilk çarpışması değildi bu (kaldı ki black metalin bizzat kendisi bir tutam punk içeriyordu). Ama bunu mesela Darkthrone yaptığında ortaya bambaşka bir şey çıkmıştı, Kvelertak yaptığında ise çok başka bir şey çıktı. Birinde kendi karanlığının yanında serserilik, itlik kopukluk süregiderken, öteki ise bütün o çapraz ataklara, burmalı riflere ve el alemin “harsh” kelimesiyle nitelediği vokallere rağmen dokunduğu mekanı parti havasına bürüyordu. İlla black metal aranacaksa teknik kısma bakılmalıydı, işin tavır kısmı ise tam gaz rock’n’roll ve Amerikan usulü hardcore punk ile bezeliydi. Ne dediklerini vatandaşları hariç kimse anlamadı, ama konserlerine teşrif eden herkes bu tavrın büyüsüne kapılıp güftesini bilmediği şarkıları makamından söyleyerek eşlik buyurdu.
2010’da çıkardığı ilk albümünden sonra 300 küsur konser verdikten sonra geçen Mart ayının sonlarında Kvelertak nihayet ikinci albüm Meir’i çıkardı. İlk albümdeki mucizevi formül aynen devam ediyor, ama yazının başındaki sözlerini desteklercesine black metal dozajı bir miktar kısılmış şekilde. Özellikle daha temize çıkan vokallerle… Daha fazla eğlence, daha fazla enerji fazlası, daha fazla harala gürele. Kvelertak ismi bu inanılmaz büyümesini sürdürürse dünya üzerindeki sahneler en az bir 300 konser daha şenlenecek demektir, üstelik gıdım gıdım akşamın serin saatlerine yaklaşarak.
Sokaklara Taşan Enerji
Seyircinin üzerine atlamak, kolonlara tırmanmak, enstrüman parçalamak gibi sahnedeki bilindik hiperaktif hareketler literatürüne Kvelertak mekana sığamayıp taşmayı eklemişti. Avustralya’daki kalabalık kadrolu Soundwave turnesinin ardından Norveç’e dönerken yol üzerinde ayarladıkları ufak bir Singapur konserinde, daracık mekanı hıncahınç dolduran kalabalık donuna kadar terlemişken, son şarkıda gitarist Vidar Landa herkesin şaşkın bakışları arasında kendini dışarı çıkarken buldu, ama bir yandan çalmaya da devam ediyordu. Diğer elemanlar durur mu? 1-2 dakika içinde davulcu Kjetil Gjermundrød haricinde herkes dışarıdaydı. Trafiğin şaşkın bakışları altında sokağın ortasında inanılmaz bir konser bitişinde bulundular. Bu ana canlı tanıklık eden 100 kadar Singapurlu genci kıskandıysanız Youtube’da “kvelertak singapore” yazmaktan imtina etmeyin…