Moribund Oblivion: “Türk sanat müziğinden ilham almaktayım”

Beşinci albümü "Manevi"yi çıkaran İstanbullu grubun kurucusu ve lideri Bahadır Uludağlar ile albüm ve dahası üzerine...

Moribund Oblivion’ın müziğiyle ilk olarak Manevi albümünü dinleyerek tanışacak olanlar için, Manevi’nin önceki albümlerden farklı durduğu noktaları anlatabilir misin?

“Manevi” grubun en oturaklı, en olgun döneminin ürünü. Klişelerden, tarzın bağnaz kalıplarından tamamen sıyrılmış, kendince doğru müziği yapabilme arayışındaki en somut ürünümüz. Müzikal olarak daha zengin ve önceki albümlere göre sanırım biraz daha geniş metal müzik kitlesine hitap eden bir çizgi oluşturduk. 

Manevi’nin kapağında grubun tarzının yazılması etiketlere önem verdiğinizi düşündürürken, albümdeki kimi şarkıların bilindik black metal kalıplarından çok başka seyretmesi ise tam tersini akıllara getiriyor. Bu uç durumu grup olarak gerçekten yaşıyor musunuz, yoksa günlük hayatta bu konuda bulduğunuz bir denge var mı?

“Turkish Black Metal” sloganı bizim “kavgamızın” adıdır. Bunu kapak değil direkt grup logomuza eklemiş durumdayız yıllardır. İlk yurt dışına çıktığımız andan itibaren bir Türk metal grubu olduğumuzu vurgulamak bizler için çok önemliydi. Kimlik sahiplenmeyi her zaman çok önemsedik. Yurt dışında ismi bilinir Türk grubu bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar az ve bu durum yurt dışında çok iş yapan bizim için bir misyondu. Hem Moribund Oblivion ismini büyütmek hem de Türk metal müziğini temsil etmek bizler için önemli bir amaç. Tarz konusuna gelince; ilk başlardan “K.I.N” albümüne kadar (“Machine Brain” albümü hariç) gayet sert ve bilindik stilde bir black metal icra ediyorduk fakat “Manevi” ile birlikte daha geniş bir kitleyi hedef aldık. Black metal öğelerini albüme serpiştirerek aslında bir “metal müzik” albümü yaptık. Klasik heavy metalden tut death metal ve thrash, hatta yer yer gotik metal izlerine bile rastlayabilirsiniz. Elbette “Aman herkes dinlesin!” diye değildi ama içten gelen şey bu oldu. Klasik bir black metal albümü olmaması bizim black metal ruhunu taşımadığımız ya da kavgamızın adını değiştirdiğimiz anlamına gelmiyor. Zaten black metal bu albümün içinde var dediğim gibi, o nedenle “Bu black metal değil” de denemez. Anlayacağınız black metal her ne kadar temelimiz olsa da derdimiz iyi müzik yapabilmek ve bu nedenle black metalin bizi kısıtladığı hücrede kalmayı reddediyoruz. Değişmez kural şudur ki; iyi müzik daima iyi müziktir, adı her ne olursa olsun.

Avrupa’da konserler, plak şirketi anlaşmaları, basında yer alma gibi eylemler grubun önemli bir parçası haline geldi. Yurtdışındaki bu aktivitenin ne kadarı sizlerin girişimiyle, ne kadarı kendiliğinden gerçekleşiyor?

Bu saydıkların belli bir kitleye hitap eden bir oluşum için, büyümek için kaçınılmaz şeylerdir. Müziğimizi daha iyi yayabilmek için elbette ilerlemeye yönelik her hamlenin içinde olmaya çalışıyoruz. PR çok önemli ve sadece iyi gitar çalarak büyümek mümkün değil. Ya da sadece çok iyi müzik yapmak bile tek başına sizi belli bir yere kadar götürebiliyor. Moribund Oblivion kuruluşundan bu yana yurt dışı odaklı bir stratejiyle hareket etmekte. Dışarıda edinilen başarılar gerçek başarıdır, çünkü piyasa orası. Ülkemiz bu pitasa içerisinde ufak bir nokta. Küçümsemek değil ama gerçek bu. Zaten iç piyasada ne kadar başarılı olursanız olun daima eleştiri, köstek eksik olmaz. O nedenle dışarıya yoğunlaşmak bizim için her zaman en doğru yoldu ve bunca yıl tüm olan bitenden sonra grubun geldiği noktadan çok memnunuz. Artık Avrupa başta olmak üzere dünya metal müzik piyasasında Moribund Oblivion iyi-kötü tanınan bir grup haline geldi. İstikrar çok önemliydi ve biz bunu başardık. Her türlü düşmanlık ve kösteklemeye rağmen… Şu anki dış piyasa aktivitelerimizin büyük çoğunluğu dışarıdan bize gelmekte. Artık insanlar biz ürün sundukça bize gelmeye başladılar. Ama tabi kendimizi kabul ettirene kadar çok zorlandık ve maddi manevi büyük fedakarlıklarda bulunduk.

Yanılmıyorsam grubun şu anki kadrosu kendi içinde en çok istikrar gösteren nitelikte. Moribund Oblivion’ın önceki kadrolarından farklı olarak bunu sağlayan bir faktör var mı?

Evet, bu son kadro ile en uzun birlikteliğimizi yaşadık, yaşıyoruz. Şu anki kadromuz öncekilerde olmadığı kadar birbirine bağlı ve bir aile kurumu kıvamında. Moribund Oblivion, The Exile ve Groza’da toplam 7 kişiyiz. Bazı elemanlar ortak ve dayanışma üst düzeyde. Ayrıca iki kişi dışında herkes Boşnak. Bu da önemli bir etken. Daha saygılı ve daha sorumluluğunu bilen ve en önemlisi Moribund Oblivion’ı tam anlamıyla sahiplenerek kendisini gruptan büyük görmeyen bireyler olarak bir aradayız. Önceki arkadaşların en büyük sorunu kibirleri ve grubu “Biz olmazsak grup da olmaz” mantığında görerek küçümsemeleriydi. Zaman gösterdi ki, kişi olarak kimse Moribund Oblivion’dan büyük değil ve olamaz da. Buna ben de dahilim.

Groza ve The Exile ne durumdalar şu an? Bütün gruplarını, her biri taşıdığı bir ruh halini temsil eden tek kelimelerle nasıl anlatırdın?

Güzel soru… Moribund Oblivion: Sabır ve azim. Groza: Özlem ve hayal kırıklıkları. The Exile: Öfke. Sanırım bu ruh halleriyle biraz olsun genelleyebilirim. Tüm projeler tamamen aktif durumda. Groza’nın yeni albümü “Aşkım, Acım ve Son Veda”yı kaydedeli çok oldu fakat Moribund Oblivion’la aşırı şekilde meşgul olduğumdan o albümün çıkışını biraz daha geciktireceğim. M.O. ile Avrupa turnesi bittiğinde çıkartabilirim ki bu da yıl sonuna işaret ediyor. Ya da 2014’ün ilk aylarında… The Exile da tam gaz devam ediyor. Yeni bir EP hazırlıyoruz. 2006’da çıkan tek yasal albümü sonrası ikinci çalışma olacak. Soul Sacrifice’tan Feyzi Ocak ikinci gitarlarda destek veriyor artık. Bu yaz Ukrayna ve Almanya’da iki önemli festivalde yer alacak The Exile. EP çıkışıyla birlikte başka konserler de eklenecek. EP sonrası albüm çalışması da olacak ve önemli bir Alman black metal şirketi ile anlaştık sayılır. Moribund Oblivion her zaman ana proje ve onun çevresinde ilerleyen Groza ve The Exile farklı tarz müziklerle olaya destek vermekteler.

Sıkça ve severek dinlediğin gruplar ile, müzik yaparken etkilendiğin isimler ne kadar kesişim gösteriyor?

Görünüşte hiç kesişmiyorlar gibi dursa da bence çok kesişirler. Metal az dinliyorum çünkü zaten beynimde sürekli metal ritimleri ve yeni şarkılar dönüyor. Kafa hep bunlarla meşgul ve günlük hayatta Türk sanat müziği ve benzeri dingin müzikler dinlemeyi tercih ediyorum. Kesiştiklerini düşündüğüm nokta ise birbirlerini dengelemeleri ve açıkçası TSM’den metal müzik yapabilmek için daha çok ilham almaktayım. Bence enteresan bir paralellik var aralarında. Ya da bir müzisyen olarak ben kuruyorum bu paralelliği, bilemiyorum. Her gün metal dinleyip sahnede de bunu yapsam doz aşımı olacağına inanıyorum ve bu dengelemeye ihtiyacım var. Ayrıca sadece denge unsuru olsun diye değil gerçekten sevmekteyim TSM ve klasik müziği.

Bir Cevap Yazın