Erkin Koray: Tek Tabanca Rock Baba

Türkiye’de rock müziğin kökleri dört başlıca ismin eserleriyle açıklanır. Barış Manço, Cem Karaca ve Moğollar’ın yanında Erkin Koray, bu dörtlünün içerisinde en kafasına göre davranan, müzikte sertliğin sınırlarını en çok zorlayan, topluma en ters gelen, dolayısıyla en çok yalnız kalan ismidir. Geçtiğimiz 24 Haziran’da 75 yaşına basan Erkin Koray’ın yeni yaşını, Kökler’de Erkin Koray’ı anlatarak kutluyoruz. Nice müzik dolu yıllara Erkin baba!

Türkiye’de rock’n’roll keşfediliyor

Sene, elli yedi… Türkiye’de henüz birkaç tane caz orkestrasından söz etmek mümkün olsa da “gençlik grubu” olarak bilinen tek ekip, Deniz Harp Okulu öğrencilerinden oluşmakta olan Genç Denizciler. Aralarında yerli rock’n’roll kralı Erkut Taçkın ve caz müzik üstadı Durul Gence de bulunmakta ve zaman zaman okuldan kaçıp sivil konserler vermektelerdi. Grubun lideri Erkan Gürsal, bu sivil sızıntılarda sahneye Somer Soyata mahlasıyla çıkıyordu. Böylece Türkiye’nin bilinen ilk rock’n’roll grubu Somer Soyata Vokal Topluluğu, gençlerin gündemine yerleşti.

Aynı yıl Alman Lisesi’nde de birtakım hareketlilikler vardı. 1941 doğumlu, çocukluğu annesinin verdiği piyano dersleriyle zenginleşmiş, lise yıllarında elektronik mühendisliği hayalleri içerisinde olan Erkin Koray, davulda kardeşi Korkut’un da bulunduğu Ritimciler adında dört kişilik bir grup kurmuştu. 1957’nin son günlerinde Galatasaray Lisesi’nde ilk konser gerçekleşti. Kolonlardan duyulan rock’n’roll klasikleri, sahne önündeki birçok genç için çok yeni, zehirleyici bir tecrübe sunuyorken, Rock Around the Clock filmi ve Somer Soyata Topluluğu sayesinde çoktan bu müzikle tanışanlar içinse ilham verici bir nitelik taşıyordu. Henüz sahneye piyanonun başında çıkan Erkin Koray, seyirciler arasındaki Galatasaray Lisesi öğrencisi Barış Manço’nun müziğe başlaması konusundaki ilk büyük motivasyon kaynaklarından biri olmuştu. Konserler ertesi yıl hız kesmeden devam etti, Erkin Koray eline esas yakışan enstrümanı olan gitara geçti ve o dönem için taklit ettiği müzik üzerine prova mesailerinin yanında düşünce mesailerine de ağırlık verince, Türkiye müzik tarihinin en kabına sığmaz ismi için yarım asrı aşacak macera başlamış oldu. Elektronik mühendisliği hayalleri başka hayatlara ertelendi, rota dosdoğru elektronik aksamlı müziğe kırıldı.

Kabına sığmayan macera

Ekonomisi de, kültürü de pek içine kapanık olan 80’ler öncesi Türkiye’de rock’n’roll ilginç bir şekilde dışarıyla eşzamanlı bir şekilde yankı bulmuştu. Bunda İkinci Dünya Savaşı sonrası ABD ile ilişkilerin oldukça yakın seviyede yürütülmesinin payı büyüktü muhtemelen. O dönemin anılarında sık sık anlatılan Amerikan Donanması, özellikle spor ve müzik alanında kültür ithalatı için katalizör görevi görmüştü. Bir akşam beraber yürürken evlerin birinden gitar sesi duyan Korkut ve Erkin biraderler, heyecanla melodilerin geldiği evin kapısını çaldığında Amerikan askerlerinden biriyle karşılaşacaktı. İçeriye buyur edildiler, müsaade istediklerinde kapıdan ellerinde meşhur beyaz Gibson gitar ile çıktılar. Erkin Koray’ın aksamıyla oynayarak bir şekilde elektronikleştirdiği akustik gitarının pabucu böylece dama atılmış oldu. Muhtemelen 1963’te yayınlanan ilk plağı olan “Bir Eylül Akşamı/It’s So Long” 45’liğinde kayıtlara bu gitarla girdi. Herkesin gıptayla baktığı bir ekipmana sahip olmak yetmedi, Erkin Koray olayı yerinde incelemek üzere Almanya’ya gitmeye karar verdi. O yıllarda henüz vize uygulaması yoktu, yurtdışına çıkmak için bir pasaport ve erkeklerin askerlik şubesinden “çıkabilir” yazılı bir kağıt almaları yeterliydi. Tek problem, Erkin Koray’ın henüz askerliğini yapmamış olmasıydı. 1963-1965 yılları arasında Hava Kuvvetleri Caz Orkestrası’nda müzikten kopmadan askerliği aradan çıkardığı gibi soluğu Hamburg’da aldı. Almanya günleri Erkin Koray için büyük oranda besleyici geçti. Beatles’ın ilk patlamasını yaptığı Star Club’a benzer hayallerle akın eden İngiliz gruplardan The Remo Four grubuyla tanışıp arkadaş oldu. Diğer gece kulüplerinde gezerken tanıştığı Alman müzisyenlerle Hiccups grubu dahilinde sahneye çıktı. 1966’da Hiccups’ın basçısı Bernhard Weber’i yanına alarak Türkiye’ye döndüğünde havalimanında uzun saçlarıyla şaşkın bakışların hedefi olmuştu.

Weber yaklaşık 1 yıl İstanbul’da kalarak Erkin Koray ile beraber çaldı. Almanya dönüşü ilk kayıt olan “Balla Balla” EP’sindeki 4 İngilizce şarkıda da basgitara imza atmıştı. Ama daha fazla çalışma izni alamayınca memleketine dönmek durumunda kaldı. O plak yaklaşık 300 adet satmıştı. Ertesi yıl tamamen plansız bir şekilde kaydedilen “Kızları da Alın Askere/Aşk Oyunu” 45’liği milyonu aşan satış rakamına ulaşınca ortaya bir gerçek çıktı: Hitap edilen topluluk ile yakın dilde konuşmak. Mevzu aslında çok satmak değil, anlaşılabilmekti. Çok satmak, iletişim olanaklarının çok kısıtlı olduğu, demo kaset yapıp çoğaltmanın bile imkansız kaldığı bir dönemde plak şirketlerince destek alabilmek için en önemli anahtardı. Anlaşılabilmek içinse hem beste hem güfte anlamında biraz yakın coğrafyalardan beslenmek, rock’n’roll müziği katıksız haliyle seslendirmekten çok daha geçer bir yol olacaktı. 

Yerin altında hazine var

Erkin Koray çoğu zaman Türkiye’deki müziğin ötesinde bir şeyler yapma gayretindeydi, oldukça ilerici tınılara da imza attı. Ama 1967 senesine kadar yaptığı saf rock’n’roll şarkıları bu açıdan sürdürülebilir değildi. Akdeniz coğrafyasından, yani Yunanistan, Türkiye, Lübnan, Mısır, İsrail, biraz Balkanlar ve diğer kıyı ülkelerinin halklarından ortaya çıkan inanılmaz bir müzik hazinesi vardı. Bu hazine işlendiği sürece özgün üsluplar taşıyan bir kültür mirası oluşturulabilirdi. Erkin Koray’ın 1967-1977 yılları arasında birbirinden çok farklı tarzlara sahip kaydettiği her şarkı, ancak bu çerçevede değerlendirildiği zaman ayrım yapılmaksızın tek tek bağırlara basılabilir. O halde sert akorları, epik sözleri, çığlıkları ve sololarıyla tam bir heavy metal şarkısı olan “Krallar”ı severek dinleyen biri, hemen ardından ağır arabesk üsluplu “Hayat Bir Teselli”deki yaylılara eşlik edebilir. Ya da mesela “Türkü”deki saykodelik Anadolu müziği ile, ortasına sonradan eklenen solo hariç gitar ve basgitardan eser bulunmayan “Şaşkın”daki yoğun Arap havası yan yana yaşayabilir. Bu dava, bizim heavy metal gruplarından alıştığımız “mensup olduğu tarzın dışına çıkıp çıkmama” davası değil, başka bir şey. Pentagram’ın Danimarka turnesi sonrası “Anatolia” albümündeki müziği yapma ihtiyacı duyması, bu davanın 90’lardaki tezahürüydü. 70’lere gelirken Erkin Koray ve Yeraltı Dörtlüsü bu ihtiyacın doğurduğu güdüleri bodrum katındaki evlerinde yaşıyorlardı.

1970’te yayınlanan “Nihansın Dideden” şarkısının girişindeki stüdyo konuşmalarından bize tanıtılan Aydın Şencan (bas), Sedat Avcı (davul) ve Ataman Hakman (gitar), Yeraltı Dörtlüsü’nü oluşturuyordu. İsimleri oturdukları evin konumunu yansıttığı gibi aynı zamanda yaptıkları müziği de tanımlıyordu. Erkin Koray’ın en delimsirek, en ayrıksı şarkıları bu günlerde şekillendi. 1969 ile 1971 arasını kapsayan kısa bir süreydi bu, ama 8 tane 45’lik plak doldurmayı başardılar. Biyografilerde Erkin Koray ile adı geçen Stop, Ter, Süpergrup gibi gruplar 2006’da Alfa Yayınları’ndan çıkan “Mezarlık Gülleri” kitabına göre muhtemelen basının uydurmasıydı, ama Yeraltı Dörtlüsü aynı Ritimciler gibi gerçekti, Ritimcilerden çok daha etkiliydi. Günleri uzun saçlarıyla Beyoğlu’nda gezmek ile geçiyor, neredeyse her gün henüz bu görüntüye alışık olmayan İstanbulluların saldırılarına karşı kavga dövüşle mücadele ediyorlardı. Erkin Koray bu gezmeleri “eylem adamı” olmaya dayandırıyordu. 80’lerde metalcilerin de kılık kıyafetlerinden ötürü halk arasında çok tepki çekmelerine rağmen, ilk darbeleri çok daha önce Erkin Koray üstleniyordu. Barış Manço’nun 1998 yılında “Bir Yudum İnsan” belgeselindeki “Uzun saçın cefasını Erkin çekti, sefasını ben sürdüm” açıklaması, bütün bu sokak gezmelerine teşekkür anlamı taşır.

Arabesk günler

Bu dönemde Koray’ın yolu Orhan Gencebay ile kesişmişti. Birbirinden oldukça farklı arkaplana sahip iki müzisyen olarak sık sık bir araya gelip fikir alışverişi yapıyorlardı. Bu fikir teatilerinin sonucunda ortaya birkaç ortak çalışmanın yanında bir de elektro bağlama çıktı. Günümüzde düğün salonlarında kötü bir şöhret edinen bu enstrüman, o yıllarda “Yağmur” ve “Aşka İnanmıyorum” gibi şarkılara muhteşem bir ses rengi katmıştı. 1974 yılında İstanbul Plak’a olan borcunu ödemek için Doğan Plak’a geçtiğinde esas bombayı “Şaşkın/Eyvah” 45’liği ile patlattı: Kayıt stüdyosuna kemanlar, çellolar, darbukalar ve bir vokal grubu girmişti. Sonraki iki yılda bu anlayışın devamı “Fesuphanallah/Komşu Kızı”, “Estarabim/Sevince”, “Arap Saçı/Tımbıllı” ve “Gönül Salıncağı/Hayat Bir Teselli” kayıtlarıyla geldi. İstanbul Plak, “Şaşkın” öncesi elindeki şarkılardan “Erkin Koray” isimli bir derleme uzunçalar yayınlamıştı. Doğan Plak da bu arabesk altyapılı 45’likleri bir araya getirerek “Erkin Koray 2” isimli uzunçaları çıkardı. 

Klasik uzunçalarlar

Erkin Koray’ın 1977’ye kadar süren klasik döneminde derleme olmayan iki tane uzunçaları var: “Elektronik Türküler” (1974) ve “Erkin Koray Tutkusu” (1977). “Elektronik Türküler” bu anlamda özellikle üzerinde durulması gereken bir albüm. Türkiye’nin en önemli bas gitaristlerinden Ahmet Güvenç’in ve Yeraltı Dörtlüsü davulcusu Sedat Avcı’nın Doruk Onatkut komutasında kaydettiği bu Erkin Koray albümünde “Karlı Dağlar”, “Hele Yar”, “Yalnızlar Rıhtımı”, “Cemalım” ve “Türkü” adlı folk tatlı şarkıların yanında Koray’ın deneysel ve delimsirek tarafını konuşturduğu, zaman zaman ilkel heavy metal rifleri sergilediği “Sır”, “Korkulu Rüya” ve “İnat” adlı enstrümantal parçalar da bulunuyordu. Şarkıların yazımı, düzenlemesi ve seslendirilmesi tamamen bir albüm süreci dahilinde gerçekleştiği için “Elektronik Türküler”, 38 dakikalık süresi boyunca doğal bir bütünlük sunuyordu. Albümden hiçbir şarkının single olarak yayınlanmamış olması dikkate şayan. Kervan Plak’tan çıkan “Erkin Koray Tutkusu” içinse sadece “Sanma” şarkısı 45’lik olarak yayınlandı. Bütünlük anlamında pek bir iddiası yoktu ama Koray’ın en metalik tınlayan şarkılarının bir araya geldiği gözleniyordu: Bol distortionlı rock’n’roll şarkıları “Allah Aşkına” ve “Yalnız Sen Varsın”, saykodelik oyun havası “Mağarada Düğün”, İngilizce şarkılar “My Delight” ve “Blond Men”, muhteşem enstrümantaller “Bir Olasılık” ve “Suskunluğun Ötesi”, “Cümbür Cemaat” şarkısının sert ve ağır versiyonu ile surf arabesk tadındaki “Sandalcı”.

Post-modern Erkin Koray

Bundan sonrasını hızlı geçeceğiz: 1977-1982 arasında Erkin Koray gözden kayboldu. Ülkede şiddetlenen sağ-sol çatışmalarından kaçtığı düşünüldüyse de, Koray o esnada kafasına estiği ülkelerde, özellikle Asya kıtasında ufkunu genişletmekle meşguldü. 80’lerden itibaren şarkılarında görülecek olan yoğun Hint müziği etkisinin tohumları bu yıllarda atılmıştı. 45’lik dönemi çoktan kapanmıştı; 1982’de “Benden Sana”, 1983’te “İlla ki”, 1985’te “Ceylan”, 1986’da “Gaddar”, 1987’de “Çukulatam Benim”, 1989’da “Hay Yam Yam” ve 1990’da “Tamam Artık” albümlerini çıkardı. 80’ler Erkin Koray’ın grup müziğinden uzaklaştığı, orgun başına geçip kötü düzenlemelere sahip şarkılar kaydettiği karmaşık bir dönemdi. 70’lerdeki imzası olan sıcak ve analog gitar/bağlama tonuna bu dönemde rastlamak nadir anlar dışında mümkün değildi. Albümler baştan sona dinlemeye pek elverişli olmasa da “Ankara Sokakları”, “Sevdiğim”, “Çöpçüler”, “Tek Başına”, “Gaddar”, “Çal Gitarcım” ve “Hayat Katarı” gibi klasiklerle şarkı bazında sağlam eserler seslendirmeye devam ediyordu. Tatminkar albüm konusunda beklenen dönüşü 1996’da “Gün Ola Harman Ola” ile yaptı, 1999’da “Devlerin Nefesi” albümüyle çıtayı yeniden yükseltti. Bu iki albümle nihayet Türkiye’de rock ve heavy metal dinleyen gençlikle buluşmayı başardı. 

Erkin Koray 1999’dan bu yana yeni albüm çıkarmıyor. 2000’lerde rastladığım neredeyse bütün röportajlarında yeni albüm çalışması içerisinde olduğunu müjdelemesine karşın, muhtemel bir yeni albüm henüz gün yüzü görmüş değil. Plak şirketlerinin telif hakkı yolsuzluklarıyla mücadele ediyor. Kendisinden habersiz çıkan ve satışından yüzde bir bile pay bırakılmayan onlarca derleme kasetin derdinden mustarip. En son da Doğan Plak’tan çıkan iki uzunçaları, aynı kapak olmasına rağmen içindeki şarkılar ve sıraları değiştirilerek yeniden basıldı. Unkapanı’ndaki şirketlere pek güveni kalmasa da, bu geçen sürede Erkin Koray’ın elinde onlarca şarkı biriktiğini tahmin etmek güç değil. Bu noktada buradaki yazı yazma çabamız, Turgut Uyar’ın şiir üstüne konuşmanın boşunalığı üzerine sözleri gibi, boşuna. Şöyle açıklıyor Uyar: “Bugün şiir üstüne bütün konuştuklarımız, edebiyatımızın geleneği, olanakları, sınırları içinde dönenir. Ancak olup bitmişler, yapılmışlar üstüne düşünüp yargılara varabiliriz. Birtakım verilerdir düşüncemizi yeden. Şiir üzerine, gerçekten yeni olan şiirle, yeni bir şeyler öğrenebiliriz ancak; şiir üzerine yazılanlarla değil. Hiç konuşmayalım mı bunları? Konuşalım. Bir güne, o büyük şairin geleceği güne kadar, bazı şeyleri anlamamıza yarar. Bir gün nasıl olsa hükümsüz kalacak bu konuşmalarla vakit doldurmuş oluruz”. Bu durumda yapılacak şey belli: Bir sonraki o büyük Erkin Koray albümü gelene kadar, 70’lerdeki şarkılarını hatmediyoruz, sonraki yıllardan favori şarkılarımızı seçiyoruz ve duyurulan konserlerini takip ediyoruz. Yeter ki Erkin baba bizimle buluşmaya devam etsin.

Beşerden Beş Başlangıç Şarkısı

Erkin Koray’ın müziğine dalış yapmak için doğru şarkı seçimi çok önemli. 80’lerin sonu, 90’ların başında Erkin Koray ile “Çukulatam Benim” kaseti aracılığıyla tanışan nice metalci, kendilerini bekleyen hazineden uzun yıllar mahrum kaldı. Internet sayesinde keşif işi kolaylaşsa da, müzik zevkine en yakın şarkıları önce dinlemek halen daha mühim. 5 farklı damardan 5 farklı Erkin Koray şarkısını şöyle listeliyoruz*:

Metalik: Krallar (1974), Akrebin Gözleri (1996), Tek Başına (1983), Meçhul/Ve… (1970), Allah Aşkına (1977)

Saykedelik: Mesafeler (1973), Gün Doğmuyor (1970), Köprüden Geçti Gelin (1970), İlahi Morluk (1971), Hayat Katarı (1989)

Arabesk: Sevdiğim (1982), Hayat Bir Teselli (1976), Yağmur (1971), Silinmeyen Hatıralar (1973), Fesuphanallah (1974)

Folk: Karlı Dağlar (1974), Hay Yam Yam (1989), Nihansın Dideden (1970), Ankara Sokakları (1982), Hele Yar (1974)

Popüler: Çöpçüler (1985), Öyle Bir Geçer Zaman Ki (1982), Şaşkın (1974), Yalnızlar Rıhtımı (1974), Kızları da Alın Askere (1967)

* Parantez içindeki yıllar, varsa 45’lik olarak, yoksa albümde yayınlanma tarihini göstermektedir. Ayrıca birden fazla yorumu olan şarkılarda o yılki versiyon tavsiyemizdir.

Bir Cevap Yazın