Yaz Olimpiyatları: Uluslararası Sportif Altın Günleri
27 Temmuz’da uzun süredir beklenen 2012 Londra Olimpiyatları nihayet başlayacak. Yine “dünya çapındaki spor organizasyonlarının birleştirici ve barışçıl atmosferi” soluduğumuz havada hissedilebilecek mi bilinmez ama, nostalji yine kapı eşiğinden çatık kaşlar ve buruk dudaklarla bize bakıyor. Bugüne kadarki her olimpiyattan bir tutam kayda değer olaya buyurunuz o zaman...
1896
Dünyadaki ilk uluslararası modern olimpiyat oyunları bu yıl, yüzyıllar öncesinden antik olimpiyatlarıyla namı yürüyen Yunanistan’da, tam da antik olimpiyatların yapıldığı yerde gerçekleşti. 1800’lerde antik kalıntılardan yeniden inşa edilen, Atina’daki Panathinaiko Stadyumu halen daha faal olarak spor ve konser etkinliklerine ev sahipliği yapmak üzere varlığını sürdürüyor. Başka yerde olsa yıkıp yerine AVM yaparlar, çevresindeki boş araziye de toplu konut inşa ederlerdi. “İnşaata başladık bile hahahahaha!”
1900
Dört yıl öncesinin olimpiyatları saha içerisinde bir nevi askerlik şubesi tadında geçmişti. Paris’te yapılan ikinci olimpiyatlarda ise durum çok fazla değişmese de, neticede ilk defa kadın sporcular da olimpiyatlarda yerlerini aldılar. 1118 sporcu içinde sadece 21 kadın bulunmaktaydı. İlk kadın şampiyonsa İngiliz tenisçi Charlotte Cooper oldu.
1904
ABD’nin St. Louis kentinde gerçekleşen üçüncü olimpiyatlarda tahtadan yapılmış protez bacağıyla mücadele eden George Eyser toplam altı madalya kazandı. Bu arada hem ulaşım sorunları, hem de Avrupa’daki karışıklık sebebiyle bu yılki oyunlar ABD’den 523, dünyanın geri kalanından 52 atletin katılmasıyla dikkat çekmişti.
1906
Olimpiyatların dört yılda bir yapılması malumumuzken, ezber bozan oyunlar bu yıl yeniden Atina’da gerçekleşti. Bugün Uluslararası Olimpiyat Komitesi tarafından resmi olarak tanınmıyor ama kendinden önceki ve sonraki bazı oyunlardan çok daha iyi organize edilmişti. Diğerleri gibi aylarca sürmüyor, aynı anda aynı kentte süregelen bir başka büyük etkinliğin, fuarın yan ürünü gibi sunulmuyordu.
1908
Türkiye ilk kez bu yıl olimpiyatlarda boy gösterdi. Devletin o zamanki resmi adı Osmanlı İmparatorluğu idi, ama oyunlarda adı “Türkiye” olarak geçmekteydi. Memleketi temsilen sadece bir sporcu Londra’ya gitti, o da jimnastik alanında yarışan Yunan asıllı Aleko Moullos idi. Madalyasız geri döndü. İngiliz yüzücü Henry Taylor 3 altın aldı.
1912
Bu yıldan itibaren sporun yanında sanatı da ödüllendirmeye başlayan oyunlarda; mimari, müzik, heykel, edebiyat ve resim gibi alanlarda sanatçıların sporla alakalı eserleri değerlendiriliyordu. Bu gelenek, sanatçıların profesyonel olduğu algısı sebebiyle 1952 yılına kadar sürdü. Halbuki sporcular amatör idi (şimdi olmasalar bile).
1920
Birinci Dünya Savaşı sebebiyle 1916’da pas geçilen (Berlin’e verilecekti) olimpiyatlar bu sefer Belçika’nın Antwerp kentinde yapıldı. Olimpik yemin ilk defa bu oyunlarda okunurken, 72 yaşındaki İsveçli Oscar Swahn 100 metre koşan geyik alanında birinci olarak en yaşlı olimpiyat şampiyonu unvanını elde etti. Söz konusu etkinlik son kez 1948 Olimpiyatları’nda oynandı. Geyik şeklindeki hareketli hedefi vurmak üzerine kurulu bir oyundu.
1924
Yeniden Pariste gerçekleşen olimpiyatlarda 100 metre ve 400 metre yarışlarını kazanan İngiliz atletler Harold Abrahams ve Eric Liddell başarılarıyla 1981’deki Oskar ödüllü Chariots of Fire adlı Birleşik Krallık yapımı filme ilham kaynağı oldular.
1928
Hollanda’da gerçekleştirilen oyunlarda Finlandiya’nın meşhur atleti Paavo Nurmi toplamdaki dokuzuncu ve son altın olimpiyat madalyasını bu yıl 10.000 metre yarışında kazandı.
1932
Büyük Buhran bütün dünyayı etkisi altına almış ve her tarafı kıtlığa boğmuşken oyunlar buna rağmen uzaklarda, Los Angeles’ta yapıldı. Sporcular için ilk defa bir oyunlar köyü hazırlandı, dereceye giren ilk üç sporcunun boy göstereceği üç basamaklı podyum ilk defa insanların karşısına çıktı. Buhran nedeniyle önceki yıla göre oyuncu sayısı yarıdan da fazla azalan oyunların ardından, organizasyon buhrana rağmen işin içinden 1 milyon dolar kar ile sıyrıldı.
1936
Almanlık’tan aldığı tadı başka hiçbir şeyden alamadığını açıklayan Hitler’in dünyayı kana bulamadan önce evine davet ettiği organizasyondu 11. Olimpiyat Oyunları. Amacı Almanlığın üstünlüğünü bütün dünyaya göstermekti ama ABD’li siyahi atlet Jesse Owens kazandığı 4 altın madalyayla Hitler’i boynu bükük bıraktı. Üstelik bir defasında yaptığı iki faulün ardından son denemesinde Owens’a taktik veren Alman Luz Long sportmenlik adına takdire şayan bir davranış sergiledi. Irkçılığın merkezi olan bir ortamda bu dostluk görülmeye değerdi.
1948
2. Dünya Savaşı tüm dünyayı yemiş bitirmiş, bitap düşürmüş, iki tane olimpiyatı (1940 ve 1944) iptal etmişken, savaş sonrası ilk olimpiyat, 1944’ün taliplisi Londra’da gerçekleşti. Bu yılki olimpiyatlara Londra 7 yıldır hazırlanırken, o zamanlar 1948’e 2 yılda hazırlanmaları gerekiyordu.
1952
Sovyetler Birliği ilk defa bu yıl olimpiyatlarda yer aldı. Sovyetler’e ilk madalyayı getiren isim ise kadınlar disk fırlatmada yarışan Nina Romashkova idi.
1956
Seyahat imkanlarının henüz zar zor elverdiği bir dönemde olimpiyatları her yere en uzak bir yerde, Avustral-ya’da yapmak çılgınlık gibi bir şey olsa gerekti ki, bu sebepten birçok ülke katılım sağlayamadı zaten. Binicilik müsabakalarının 5 ay evvel İsveç’te gerçekleştirilmesi tarihe ilginç bir not olarak düşüldü.
1960
Muhammed Ali katıldığı tek olimpiyat oyunlarında, Roma’da altın madalyayı kazandı. Daha sonra “beyazlara özel” bir lokantaya alınmadığı için o madalyayı Ohio nehrine fırlattı.
1964
Olimpiyatlar ilk defa bu yıl Asya’ya açıldı, Tokyo’da gerçekleşti. Tokyo 1940’ta ev sahibi olacaktı ama Çin’e saldırdığı için önce Helsinki’ye devredilmiş, İkinci Dünya Sa-vaşı’nın çıkmasıyla 1940 oyunları toptan iptal edilmişti.
1968
Bir yanda İkinci Dünya Savaşı sonrası oluşan barışçıl ortamı korumayı bir türlü beceremeyen politikacılar yeni yeni savaşlar peşindeyken, öbür yanda henüz yeterince apolitikleştirilmeyip, aptallaş-tırılmamış halklar isyan çığlıklarıyla gezegeni sallarken, 68’e denk gelen on dokuzuncu oyunlar, ırkçılığa ve insan hakları ihlallerine karşı atılmış unutulmayan bir yumruğu barındıracaktı. 200 metre finalinde altın ve bronz madalyayı kazanan ABD’li siyahi atletler Tommie Smith ve John Carlos ödül kürsüsüne ayakkabısız, siyah çorapla çıktılar. ABD milli marşı çalınırken başlarını eğdiler, siyah eldiven giydikleri ellerini yumruk yapıp havaya kaldırdılar. İkincilik basamağındaki Avustralyalı beyaz atlet Peter Norman ise “İnsan Hakları İçin Olimpik Proje” rozeti takarak diğer iki sporcuya destek verdi. Buna karşılık Uluslararası Olimpiyat Komitesi siyahi ikiliyi ömür boyu olimpiyat oyunlarından men ederken, Norman’ı ise bir sonraki oyunlarda kendi ülkesi kabul etmedi. Norman 2006 yılında, 64 yaşında hayata gözlerini yumdu. Cenazesinde eski dostları Smith ve Carlos da yerlerini almıştı.
1972
ABD’li yüzücü Mark Spitz bir olimpiyat oyunlarında 7 madalya birden alan ilk sporcu oldu. Ama onun başarısına İsrailli sporcuların uğradığı terörist saldırı gölge düşürdü. “Kara Eylül” adlı Filistinli terörist grubun saldırısına uğrayan İsrailli spor heyetinde, 21 saatlik kurtarma operasyonunun ardından toplam 11 kişi hayatını kaybetti. Teröristlerden beşi, Alman polislerdense biri operasyon sırasında öldü. Böylece 1972 Münih Olimpiyatları tarihe “Kanlı Olimpiyat” olarak geçmiş oldu.
1976
Ev sahibi Kanada sadece 5 gümüş ve 6 bronz alarak yaz olimpiyatları tarihinde bir ilke imza attı ve ev sahibi olduğu oyunlarda hiç altın madalya kazanamayan ilk ülke olmayı başardı.
1980
Rusya’da gerçekleştirilen olimpiyatlar, dev bir boykota sahne oldu. Rusya’nın Afganistan’ı işgalini protesto etmek için ABD, Kanada, Arjantin, Norveç, İsrail, Türkiye gibi ülkeler oyunlara katılmadılar. Bunlara ekonomik sebeplerle katılamayanlar da eklendi. 81 ülke Rusya’da yarıştı.
1984
Geçen oyunlardaki boykotta başı çeken ABD 1984’te Los Angeles ile ev sahibi olunca, bu sefer de Sovyet ülkeleri oyunlara katılmayı reddetti. 2 Haziran’dan oyunların sonuna kadar süren olimpik sanat festivali, sanat ile sporu bir araya getirdi.
1988
Bulgaristan yerine Türkiye adına katıldığı ilk resmi turnuvada Naim Süleymanoğlu halter erkekler 60 kiloda altın madalyayı kazandı. 1996 Atlanta’ya kadar katıldığı tüm olimpiyat ve dünya şampiyonalarında da birincilik kürsüsünü kimseye bırakmadı.
1992
O güne kadar basketbolde hep kolej ligi NCAA oyuncularından milli takım toplayan ABD, son yıllarda düşen başarı grafiğine bir dur demek için inanılmaz bir kadro kurdu: Michael Jordan, Scottie Pippen, Karl Malone, Clyde Drexler, John Stockton, David Robinson, Patrick Ewing, Charles Barkley, Magic Johnson, Larry Bird, Chris Mullin ve Christian Laettner. “Rüya Takım” adını alan bu takım beklendiği gibi rakiplerini ezip geçti. Bunun yanında Hırvatistan’daki Toni Kukoç, rahmetli Drazen Petroviç, Litvanya’daki Arvydas Sabonis gibi dev isimler, TRT 3’ün yıllarca ABD’nin buradaki maçlarını tekrar tekrar yayınlaması 1992 Barselona Olimpiyatları denince aklımıza ilk olarak basketbolün gelmesini sağladı.
1996
Atlanta’da yapılan oyunlar ABD’nin ABD’liğini yapıp oyunlara ağır sponsor desteğini, endüstriyel sporu, kapitalizmi bulaştırması ile tarihteki en çok tepki çeken bir nitelik kazandı.
2000
ABD’li meşhur basketbolcu Vince Carter, Fransa ile oynadıkları karşılaşmada 2.18 metre boyundaki pivot Frédéric Weis’ın üzerinden smaç vurarak bütün Sydney’i ve ekran başındakileri ayağa kaldırıp çılgına döndürdü.
2004
Bu yılki Atina Olimpiyatları, 108 yılın ardından olimpiyatların eve dönüşünü simgeliyordu. Meşale bu zamana kadar Atina’dan yola çıkıp olimpiyatların yapıldığı kente götürülürken, şimdi zaten kendi evinde olduğu için bütün dünyayı dolaşması icap etti. Michael Phelps çeşitli yüzme dallarında 6’sı altın toplam 8 madalyayla yıldızlaştı. ABD kadın senkronize yüzme takımı bronz madalya aldı.
2008
Pekin Olimpiyatları oyunlara bir kez daha Uzak Doğu havasını getirdi. Ama Çin’in o dönemdeki komşularıyla tartışmalı ilişkileri sebebiyle meşalenin Pekin’e yolculuğu sırasında birtakım protestolarla karşılaşıldı. Phelps kontrolden çıkıp Mark Spitz’i geçti ve 8 altın aldı. Koşucu Usain Bolt 3 altın madalya ile dikkat çekti.