Alice Cooper
Alice Cooper cephesinde haberler çok… Hepsine sırayla heyecanlanmadan evvel kendisinin heavy metal için anlam ve önemine bakıyoruz.
“Look upstanding with your head held high you will be reflected…” sözleriyle duyulur ilk defa Alice Cooper, gramofonlardan yahut elektronik pikapların hoparlörlerinden. Bundan tam 42 yıl sonra bir genç vatandaş tekrar oynatır şarkıyı, döneminin saykodelik unsurlarıyla birlikte arkasına yaslanır, ellerini başının arkasına koyar, gözlerini kapatıp dalar düşüncelere. Müzik saykodelik dedik ya (bunu da “delimsirek” şeklinde dilimize kazandırmayı teklif ediyorum), aslında düşünceler kapalı göz kapağına rastgele yansır, söze gelip şu bahsi geçen ilk Alice Cooper 45’liği Reflected eşliğinde zihninde yankılanır. 2012’de yeni albüm çıkacağı duyurulmuştu hani, 2000’lerden ziyade 70’lerdeki Alice Cooper albümlerini sevmesine rağmen heyecanlanır genç. İkisine ucundan dokunmak suretiyle tam 6 adet “on yıl”a yayılmış kariyer, durmaksızın üretmeye devam etmektedir çünkü. Dünyada kaç tane kaldı zaten, hem bu kadar eskiye dayanıp hala yeni eserler üreten müzisyenlerden? Azıcık. “O zaman soyları tükenmeden dinleyici olarak üzerime düşeni yapayım” der genç, kalkıp ufak plağı B yüzüne çevirir.
Etkiler
Alice Cooper olmayan bir heavy metal tarihi düşünmek mümkün mü? Dönemdaşları bu kültürü daha çok müzik anlamında etkilerken, nice genç grup müziklerinde etkilendikleri isimler arasında 70’lerin ve 80’lerin diğer malum gruplarını sayarken, Alice Cooper’ın ismi başka bir kategoride geçiyor. Mesela şeyi düşünün, 70’lerin ortalarına kadar heavy metal gruplarının görünüşlerini… Sanki biraz, önceki nesli, hippileri andırıyorlar. Alice Cooper ise daha en başından ilginç sahne kostümleriyle ve makyajlarıyla “Heavy Metal Kılık Kıyafet Yönetmeliği”ne önemli katkılarda bulundu. The Who kaleme alındığı zaman (Headbang’in Mayıs 2009 sayısında) kenardaki bir kutuda görmüştük ki, heavy metal gruplarının sahne atraksiyonlarının kökeni buralara dayanıyor. Fakir grupların vazgeçilmezi… Biraz daha parası olanlar içinse benzer bir etkiyi Alice Cooper yaptı. Sahneyi tiyatro gibi döşedi, kostüm ve makyaja gereken önemi verdi ve her konserini müzik destekli bir korku şovuna dönüştürdü.
Elimizde kendinden ışınlamalı bir zaman makinesi olsaydı iyiydi, böylece önce 1987 yılında Norveç’e uğrayıp yeni yeni hareketlenmeye başlayan black metal kabilelerine, sonra da 1985 yılında Sunset Bulvarı’ndaki glam metal çetelerine sorma şansını elde edebilirdik: “Suratınızı boyarken Alice Cooper’dan ne kadar etkilendiniz?”. İşte glamcilere bir soru daha: “Androjen imajınızı oluştururken Alice Cooper’ın etkisi büyük oldu mu?”. Öyle ya, daha 1970’lerin başlarında sahnedeki Alice Cooper hem maço hem kadınsı kostüm ve hareketleri bir araya getirerek hem sanatını gerçekleştiriyordu, hem de bütün bunlara alışık olmayan medyadan sansasyon üzerine sansasyon topluyordu (yerel örnek olarak Hey dergilerindeki rock müzik yazılarını hatırlayınız). İşte, meşhur boa yılanı makyajı ise bir yanda topyekûn KISS’i etkileyip glam metal gruplarının daha hafif, kadınsı şekline dönüşürken diğer yanda King Diamond’ı etkileyip kralın ilham verdiği black metal sahnesine, Norveç’e uğurlanıyordu. Buradan teori üretmek kolay ve elbette şüpheciyiz, tam da bu yüzden lazım zaman makinesi, “Hakikaten etkilendin mi?” diye adamın yakasına yapışmak için.
Tepkiler
Lafa dalıp söylemeyi unuttuk bilmeyenler için, Alice Cooper şu anda gözünüzün önüne gelen adamın sahne adı olmasının yanında, 1974 yılına kadar aynı zamanda yanındaki müzisyenlerle birlikte tüm grubun da adıydı. Her ne kadar sansasyonu ve medya tarafından onun ayıpmış gibi gösterilmesine rağmen daha çok şöhret getirmesi ikiyüzlülüğünü tesadüfen keşfederek isimlerini duyursalar da, daha en başından teatral kimlikleri onlarlaydı. Beş kişilik grubun üçü okulda sanat dersleri görmüşler, sürrealizme olan ilgileri oldukça fazlaydı. Henüz Alice Cooper’a evirilmeden evvel, grubun adı The Spiders iken sahneyi devasa örümcek ve ağ temalı malzemelerle donatıyorlardı. Başlarda nispeten daha mütevazı kalan sahne şovları dikkat ve tepki çektikçe, bunların üzerine ellerinde olmayan skandallar (meşhur tavuk olayı mesela) eklendikçe teatral performanslara verdikleri önemi gitgide arttırdılar. Başlarda şok öğesi olarak başrolde olan cinsellik, yerini yavaş yavaş kanlı mizansenlere bıraktı. Hippiler halen daha “Sevgi, barış…” diye diye kendilerini avutadursun, benzer söylemlerle onların arasında kaybolmaktansa korku ve şiddet öğeleriyle dikkat çekip öne çıktı. Çeşitli ülkeler defalarca Alice Cooper konserlerini yasakladılar, her bir yasaklanmaysa ilginç bir şekilde daha fazla ün olarak gruba geri döndü.
Dozaj
Geçen yılın Sonisphere Festivali’nde Rammstein sahneden indikten itibaren kalabalık, sokaklara rastgele dağılmış, ama çoğunun kafasının üzerinde “Sahne şovu abi!” yazılı düşünce balonları uçuşuyor. Ve işte birkaç hafta boyunca sürecek olan tartışma başlıyor, konseri izleyip etkisi altında kalanlar ile gelenekselci müzik dinleyicileri arasında. Onlar her “Sahne şovu abi!” dediğinde karşı taraf “E peki müzik ne alemde?” diye soruyor. Bu aslında tarihin tekerrüründen başka bir şey değil, yeni bir şey yaşamadık. 1974 yılına doğru Alice Cooper grubunda benzer ayrışmalar baş gösteriyor. Gruptaki 4 kişi artık sahne şovuna çaba harcamayı bir kenara bırakıp müziğe odaklanmayı isterken, sahnede Alice Cooper karakterini canlandıran Vincent Damon Furnier şovlara tam gaz devam diyor. Anlaşmazlık sürünce grup bir süre askıya alınıyor. Bu esnada herkes kendi solo projeleriyle ilgileniyor. Furnier, Alice Cooper adıyla yayınladığı kendi albümü Welcome to My Nightmare ile büyük başarı elde edince de grubun dağılması kesinleşiyor. Bundan sonra Alice Cooper dendiği zaman grup değil, sadece bir adam kastediliyor. Sahne şovu tam gaz devam ediyor…
Hani demiştik ya, Alice Cooper kendinden sonraki grupları müzik açısından çok fazla etkilemedi diye, sanırım bunun nedeni bir müzik akımı icat etmemesi… Diskografisini dönem dönem düşününce yeni bir akım yaratmaktan ziyade, var olan akımları kendi özgün tarzında kayıtlara dönüştürdüğü görünüyor. Örneğin ilk dönem albümleri delimsirek birer albüm, aynı o dönemlerdeki rock gruplarının eğilimlerinde olduğu gibi. Üçüncü albüm Love It to Death’ten itibaren delimsirek öğeler her yeni albümde derece derece azalıp yerini hard rock tarzına bırakıyor. 1980’lere gelirken ortaya çıkan new wave akımından Alice Cooper da nasibini almış olacak, 80 model Flush the Fashion’dan 1983’teki DaDa’ya kadar toplam dört albüm boyunca farklı sularda yüzüyor. 1986’da geri döndüğündeyse o ara yükselişte olan glam metal etkileri göze çarpıyor. Bu dönem boyunca mutfağa bir girişimizde Kip Winger’ı görürken, bir başkasında Bon Jovi ve saz arkadaşı Sambora’yla karşılaşıyoruz. Steven Tyler ile selamlaşıp Joe Satriani’ye “Çak bi beşlik!” diyoruz. Mutfak bir çeşit metalik ünlüler geçidi, saymakla bitmez. 2000’lere gelindiğindeyse Alice Cooper’ın müziğinde yine bir yenilenme söz konusu oluyor, daha sert tonlar müziğe yedirilirken endüstriyel ve modern öğeler de es geçilmiyor.
Yaşa Başa Bakmamak
Görünüşe göre hayat Vincent Furnier’i bırakmadığı sürece Alice Cooper da sahneleri bırakmayacak. Kendisinin bu konuda The Rolling Stones’dan Mick Jagger ile ufak da bir çekişmesi var: “Mick benden 6 yaş büyük. Bu nedenle o emekliye ayrıldığında benim en az 6 yıl daha sahnede olmam gerekecek. Beni geçmesine izin veremem!”. Tabi bizim temennimiz ikisinin de sahneyi terk etmemesi, bu çekişmenin sonsuza kadar sürmesi. Ama gerçekçi bir dünyada yaşıyoruz ne yazık ki, o yüzden 2012’de gelecek yeni albüm Welcome 2 My Nightmare ile hazirandaki İstanbul konserini fazladan bir çift göz ile daha beklesek iyi edeceğiz. Bir arkadaşım Sonisphere 2011 ile ilgili yaptığımız bir sohbette “Steve Harris daha şortla dolaşırken Alice Cooper vardı bea!” demişti. Biraz fanatizm koksa da adam haklı… Gündüz gözüyle, heavy metalin muhtevasını ve görüntüsünü şekillendiren adamı izleyeceğiz. Kökler bu sefer tozlu fotoğraf albümlerinde değil, bizzat sahnede salınacak.
Kişiler
Yazı boyunca akışı bozmamak için kimi detaylar kenarda bekledi. Ama şu isimleri sıralamadan bir Alice Cooper yazısına nokta koymak olmaz:
1974’e kadarki orijinal kadro: Glen Buxton (gitar), Michael Bruce (ritim gitar, klavye), Dennis Dunaway (bas), Neal Smith (davul)
Bob Ezrin: Kanadalı meşhur prodüktör. 70’lerde Alice Cooper ile bir prodüktörden de öte bir şekilde çalışmaya başladı. Bestelere katıldı, enstrüman çaldı… Cooper’ın kariyerinde önemli bir isimdir.
Frank Zappa: Alice Cooper grubunun ilk menajeriydi. “Sansasyon faydalıdır” düşüncesini gençlerin kafasına bu adam sokmuştur.
Dick Wagner: Alice Cooper’ın bireysel döneminde ona en çok albümde eşlik eden gitaristtir.
Cindy Dunaway: Grubun ilk yıllarında sahne kostümlerini hazırlayan kişi. Dennis Dunaway’in eşi, Neal Smith’in kız kardeşi…
Akış Bozan Bilgiler
- Alice Cooper 70’lerin ikinci yarısından itibaren alkol bağımlılığıyla uğraştı. 1983 ile 1986 arasında gördüğü tedavi ile bu bağımlılıktan tümüyle kurtuldu. O gün bugündür nerede bir rock grubu görse alkol ve uyuşturucu bağımlılığından kurtulmaları için yardım etmeye çalışıyor.
- Sinema ve televizyon ile oldukça içli dışlı biridir Cooper. Merak edenler oynadığı filmleri araştırabilir.
- 1999’da Alice Cooper’a saygı albümü kaydedildi. Albümdeki isimlerden sadece birkaçı: Dio, Bruce Dickinson, Dee Snider, Vince Neil, Glen Hughes, Dave Mustaine, Marty Friedman, Slash…