Gary Moore

Geçtiğimiz ay bir başka zamansız kayba şahit olduk. Bu ay Kökler’de 59 yaşında aramızdan ayrılan Gary Moore’u anıyoruz…

80’lerde Gary Moore dinlemiş kişileri oldukça şanslı görüyorum, çünkü 1990’dan itibaren üstadın ismi blues ile özdeşleşmeye başlayınca yeni gelen heavy metal nesilleri Moore’un kendilerine hitap eden geçmişinden bihaber büyüdüler. Gary Moore hayatını kaybettiğinde de gençlerden ziyade, kırkından büyük ağır müzikseverler üzüntülerini dile getirdiler zaten. Ama ilginçtir, ülkemizdeki rock ve heavy metal basınında, en azından benim biriktirdiğim yayınlarda Gary Moore geçmişe yönelik olarak da pek yer almamış. Internet’in bu kadar yaygın olmadığı yıllarda gerekli bir şeydi aslında, Gary Moore gibi bir gitaristin zaten gündemde olan blues kariyerinin yanında, eskiden yaptığı progresif rock, hard rock ve hatta kimi zaman heavy metal tarzında çalışmaların müzikseverlere iletilmesi… Moore aramızdan ayrıldı, bize yine kaçırdığımız sanatçıları onlar öldükten sonra tanımak ve anlatmak kaldı.

Göçle Başlayan Kariyer

Kuzey İrlanda’nın başkenti Belfast’ta, 4 Nisan 1952 yılında dünyaya geldi. Ailesinde toplam 5 çocuk vardı, annesi ev kadını iken, babası çalışıyordu. Araları da pek iyi değildi ikisinin. Bunlardan ötürü evde bunalan Gary, 16 yaşında evden ayrılıp güneydeki İrlanda’nın başkenti Dublin’e yerleşti. Zamanlaması fena sayılmazdı, çünkü kısa bir süre sonra Kuzey İrlanda’da The Troubles adı verilen, 30 yıllık bir karışıklık süreci başlayacaktı. Öte yandan annesi ile babası Gary evden ayrıldıktan 1 yıl sonra boşandılar.

1967 yılında Dublin’de Skid Row adında bir rock grubu kurulmuştu. Brendan Shiels, Noel Bridgeman, Bernard Cheevers ve Phil Lynott’tan oluşan gruptan Cheevers ayrılınca, o zamanlarda Dublin’de müzisyenlik arayışları içerisinde olan Gary Moore Skid Row’a katıldı. Burada vokalist Phil Lynott ile iyi arkadaş oldu ve ileride beraber gerçekleşecek birçok performansın tohumu atıldı. Moore’un katıldığı 1969 yılında bir adet single yayınlandı, aynı yıl ise Lynott gruptan gönderildi. Shiels çaldığı basgitarın yanına vokal görevini ekledi. Moore 1971’in son günlerine kadar grupta çalmaya devam etti, bu arada iki tane albümü de gerisinde bıraktı.

Baş Döndürücü Bir On Yıl

1970’ler Moore’un müzik çalışmaları için oldukça karmaşık geçti. Solo kariyer yapmak istedi, başka projelere dahil oldu, künyesinde yer aldığı bol miktarda albüm yayınlandı. Sıradan başlayalım: Yanına davulcu Pearse Kelly ve basçı John Curtis’i alıp The Gary Moore Band’i kurdu ve 1973 yılında Grinding Stone albümünü yayınladı. Albümün ardından gruptan vazgeçip eski dostu Phil Lynott’un meşhur grubu Thin Lizzy’e katıldı, ama kısa süre sonra oradan da ayrıldı. Eddie Howell’ın 1975’teki Gramaphone Record albümünde çaldı. Sonra progresif rock grubu Colosseum II’ye dahil oldu. Burada grupla beraber 1976 ve 1977’de toplam 3 tane albümde yer aldıktan sonra Thin Lizzy’e geri dönüp, Queen’in altında ABD’yi turlayacakları turnede gruba yardım etti. 1978’de tam üç adet müzisyenin albümlerinde birden çaldı (Meraklısına: Andrew Lloyd Webber’ın Variations, Rod Argent’in Moving Home ve Gary Boyle’un Electric Glide albümleri). Aynı yıla solo albümü Back on the Streets’in kayıtlarını da sığdırdı, ancak albüm ertesi yıl yayınlanabildi.  1979’da tekrar ve son defa Thin Lizzy’de bulunup, nihayet, hem de grubun en iyi albümü kabul edilen Black Rose’da kayıtlara geçti. Ancak Moore, Lynott ile tartışmalar yaşayınca bir başka ABD turnesinin ortasında grubu terk etti. Dönemin en önemli davulcularından Cozy Powell’ın 1979’daki solo albümü Over the Top’da gitarları üstlendi. Yılın sonlarına doğru G-Force adında 4 kişilik bir grup kurdu.

Ağır Yıllar

1980’lerde Moore’un kariyeri için artık yavaş yavaş taşlar yerine oturuyor dememiz mümkündü. İlk olarak G-Force’un kendi adını taşıyan albümü yayınlandı. Ama G-Force da The Gary Moore Band’in akıbetine uğrayarak çabucak dağıldı. Ardından ELP’nin L’si olan Greg Lake’in solo çalışmalarına katılıp, 1981’deki Greg Lake ve 1983’teki Manoeuvres albümlerinde gitar çaldı. Bir yandan yine 1983’te yayınlanan Cozy Powell’ın Octopuss albümünde de yerini aldı. Burada biraz durup soluklanalım… Bundan sonra nihayet rahat rahat kendi yaptığı işlerden konuşabileceğiz. Önceki yıllarda birçok farklı müzisyenle çalışıp çeşitli tarzlarda çalan Gary Moore 80’lerdeki solo kariyerini hard rock üzerine oturttu. 1982’de Corridors of Power, 1983’te Victims of the Future, 1984’te Dirty Fingers, 1985’te Run For Cover, 1987’de Wild Frontier ve 1989’da After the War adındaki stüdyo albümlerini çıkararak üretken bir dönem geçirdi. Bu albümlerde çoğu zaman işin ucu heavy metale kadar vardı. After the War’da Ozzy Osbourne’un iki adet şarkıda vokal yaptığını not edelim…

Çocukluk Köklerine Dönüş

1990’lara geldiğimizde yine farklı bir Gary Moore kariyeri gördük. Heavy metal çizgisinde gittiği dönemlerde dünyanın çeşitli yerlerinde oldukça iyi tanınmasına rağmen, işler ABD’de beklediği gibi gitmiyordu. Moore’u da bu saatten sonra İngiltere’ye yönelik çalışmak kesmiyordu. Bu nedenle müziğini sorgulamaya başladı, nihayetinde müziğe ilk başladığı yıllarda dinlemekten hoşlandığı, gitar çalmasını ilk etkileyen blues tarzına yönelmeye karar verdi. Bunun üzerine 1990 yılında meşhur Still Got the Blues albümünü çıkardı ve dünya çapında bir anda, “blues gitaristi” deyince akla ilk gelen isimlerden biri oldu. Modern tarzda blues müziğini kariyerinin geri kalanı boyunca devam ettirdi, elbette birtakım istisnalar haricinde. 1997’deki Dark Days in Paradise ve 1999’daki A Different Beat albümlerinde müziğine farklı denemeler kattı.

Gary Moore 2000’lere, önceki iki deneysel albümünün ardından blues müziğe geri dönerek başladı. 2001’de gelen Back to the Blues ile önceki müziğine kaldığı yerden devam etti. Ardından bir albümlüğüne Skunk Anansie basçısı Cass Lewis ile bir araya gelip, önceki albümde beraber çalıştığı Primal Scream davulcusu Darrin Mooney’i de yanına alarak Scars adındaki grubu kurdu, 2002’de daha ağır ve alternatif öğeler taşıyan albümü yayınladı. Ondan sonrası 2004 ile 2008 arasında dört adet solo albümle, konserlerle devam etti. 6 Şubat 2011 günü ise İspanya’nın Estepona kentindeki bir otelde tatil yaparken sabaha karşı hayatını kaybetti. Henüz 59 yaşında olması, ölümle erken tanışmış olduğu anlamına geliyor. Son zamanlarda müziğin efsaneleşmiş isimlerini birer birer kaybediyor olmamız, bir devrin yavaşça tarihe karıştığını hatırlatıyor. Sadece blues severler ya da popüler şarkılarını dinleyenler değil, 70’lerdeki çalışmalarıyla rock dinleyicilerinin de, 80’lerde çıkardığı albümlerle heavy metal dinleyicilerinin de kalbinde ayrı bir yere sahip olan Gary Moore, oldukça çeşitli ve üretken müzikal yolculuğunun sonuna ulaştı. Sırada kim var? “Ölmeden önce hakkının verilmesi gereken müzisyenler” listesi çıkarıp eserlerini özümsemenin zamanı geldi sanırım…

Ortak ve Dost: Phil Lynott

Gary Moore kariyeri boyunca onlarca müzisyenle çalıştı, ama içlerinde en önemlisi, Phil Lynott ile geçirdiği ortaklık ve dostluktur herhalde. Brezilyalı bir baba ve İrlandalı bir annenin evlilik dışı çocuğu olarak Birmingham’da, Moore’dan 2.5 yıl evvel dünyaya gelen Lynott 3 yaşındayken Dublin’deki büyük annesinin yanına gönderilmişti. Orada büyüyen uzun boylu, sıska siyahi genç de müzik kariyerine 16 yaşındayken başladı. Skid Row’da bulundukları süre içerisinde Moore ile Lynott aynı evi paylaştılar. Moore bir röportajında o zamanlar için şunları söylemişti: “O bir anne gibiydi, erkenden kalkıp kahvaltı hazırlardı ve önüme koyup ‘Al şunu, zıkkımlan!’ derdi. Bir keresinde sevmediğim halde beni Çin lokantasına götürdü ve bahaneyle benim de yemeğimi yedi. İlişkimiz o zamanlar genellikle böyleydi, beni kandırırdı ve ben de her seferinde yutardım.” Ara sıra kavga etseler de hiçbir zaman birbirleriyle dövüşmemişler. 

Skid Row’da, Thin Lizzy’de, Gary Moore’un bazı solo albümlerinde defalarca birlikte çalışan ikili her seferinde birbirlerini biraz daha iyi tanıyordu. Ancak Lynott 30’larına doğru uyuşturuculara ve aşırı alkole alışmıştı. Moore şöyle anlattı: “O zamanlar benim böyle kötü alışkanlıklarım yoktu, sadece müziğime bakıyordum. Phil de benim bu işlere bulaşmamı istemiyordu, sürekli uyarıyordu. Ama o bağımlılığa yakalanmıştı bir kere. Öğlen saatlerinde evine gittiğimde yataktan yeni kalkıp, elinde boş viski bardağıyla geliyordu, yenisini doldurup geri dönüyordu.” Moore zaman zaman kötü alışkanlıklardan vazgeçirmek için konuşmayı denedi ama başaramadı. Lynott bu sağlıksız hayat tarzını daha fazla sürdüremedi ve 1986’nın hemen başında hayatını kaybetti. Moore için bu duruma inanması çok zor oldu. Sevinebildiği tek şey, Lynott ölmeden önce aralarını düzeltme şansını elde etmiş olmasıydı. Thin Lizzy’den son kez ayrılırken ciddi şekilde tartıştığı Lynott ile yıllar sonra 1985’teki Run For Cover albümünde 2 şarkıda beraber çalmışlardı. Moore, sonraki albüm Wild Frontier’ı Phil Lynott’a ithaf etti.

Gençlik Kahramanı: Peter Green

Gary Moore için en önemli gruplardan birine Fleetwood Mac, en önemli müzisyenlerden birine ise kurucu Peter Green demek mümkündür. Skid Row, Fleetwood Mac’in altında çaldığında Peter Green o kadar beğenmiş ki, menajerine Skid Row’un CBS ile anlaşma sağlamasını rica etmiş. Green, Fleetwood Mac’ten ayrılırken 1959 model Les Paul gitarını Moore’a satmış. Moore, bu gitarı uzun yıllar saklayıp çalmaya devam etti. 1995 yılında Peter Green’e ve o dönemin Fleetwood Mac grubuna saygı niteliğinde, o dönemin besteleriyle Blues For Greeny albümünü kaydetti.

Bir Cevap Yazın