Mastodon: Temmuz’da Yılbaşı

2000’lerin en önemli heavy metal grupları arasında kabul edilen Mastodon’un uzun süredir beklenen yeni albümü Once More ‘Round the Sun nihayet aramızda. Bu kez hayatta yeni sayfalar açmaya dair şahsi hikayeler anlatıyorlar.

Atlanta, büyük ihtimalle ismini aldığı Atlantik okyanusundan yüzlerce kilometre içeride, müzik dünyasının yer üstüne rap müzik alanının dışında pek bilindik isimler gönderememiş kendi halinde bir büyükşehir. Aynı zamanda, kaideyi henüz bozmayan bir istisna olarak Mastodon’un (memleketi olmasa bile) buluşma noktası. Gruptaki tek Atlantalı isim, grubun müziğine omurga veren basgitarıyla Troy Sanders. Diğer üçü bambaşka yerlerden bambaşka hikayelerle geldiler Atlanta’ya. Mastodon’un 15 yılda çıkardığı toplam 6 albümün en kilit noktalarına yerleşti bu hikayeler. Henüz geçtiğimiz ay yayınlanan Once More ‘Round the Sun albümü diğer beşinin yanında kişisel hikayelerden en çok etkileneni. Son yıllarda yaşadıkları zorlukların ardından yepyeni bir güne uyandıklarının farkında olan bir albüm. Sözlerde olan biteni anlamak için önce grubun dört elemanının yaşantılarına bakmak gerekli. 

Rochester tayfası

Bill Kelliher, grubun James Hetfield’a benzeyen elemanı. İrlanda göçmeni mavi yakalı bir babanın geçindirdiği bir aileden gelmekte. Bir miktar katı ve duygusuz olan babası ile ilişkisi, babasının alkolden ötürü hayatını kaybetmesiyle sona ermiş. Kendisi bizzat alkol bağımlılığına yakalandığında sonunun babasına benzeyeceğini düşünmüş, ama yıllar içerisindeki rehabilitasyon süreçleriyle bugün bir süredir eşi ve iki çocuğu ile birlikte bağımlılıktan kurtulmanın keyfini çıkarıyor. Öncesinde bu durumu hem kendisine, hem de gruba zorluklar yaşatmıştı: 2008 sonlarında Avrupa turnesindeyken alkolden etkilenen pankreası sebebiyle iki hafta hastanede yatmak zorunda kaldı. 2010 baharında benzer sebepler nüksedince bu kez Avrupa’da tümden bir festival gezmesi iptal oldu. Bir sonraki yıl rehabilitasyona yattığı için The Hunter albümünün yazımına katılamadı. Bill bunun için üzülmüştü ama bu durum grup için büyük bir sorun yaratmadı, durumun hassaslığı üzerine anlayışlı yaklaşacak kadar görüp gelirlerdi geçirmişlerdi. 

Brann Dailor, grubun Eminem’e benzeyen elemanı. Brad ile, Rochester’da yaşadığı yıllardan beri arkadaşlar. Kendisi bizzat batağa sürüklenmese de oldukça olaylı bir ailenin içinden gelmişti. Anne ve babası o üç yaşındayken boşanmışlar, Caper adlı cover grubunda şarkı söyleyen annesinin davulcu sevgilisi uyuşturucu bağımlılığıyla evde şiddet nöbetleri geçirip terör estirmiş, eve gidip gelen müzisyenlerin ayıklıktan gürültüsü bir tatlı huzur bile bırakmamış. Yeni bir başlangıç peşindeki Brann, nihayet 25 yaşına geldiğinde, 2000 yılının başında, Bill ile beraber içinde bulundukları Today Is the Day grubunu bırakıp, yine Bill ile beraber Rochester’dan Atlanta’ya yerleşti. Bill’in daha önceden bir miktar bildiği bu kent Brann için tamamen yenilikleri ifade ediyordu: Atlanta sokakları, bugünkü eşi olacak olan sevgilisi, işi, grubu… Yeni bir sayfa açıp onu özenle doldurmak için ilk adım olarak taşınmak Brann’a oldukça iyi geldi.

Atlanta tarafı

Brent Hinds, grubun Hangover filmindeki Alan karakterini canlandıran Zach Galifianakis’e benzeyen elemanı. Alabama eyaletinin Birmingham kentindeki hayatını, kaybedeceği hiçbir şey olmaması sebebiyle kolaylıkla bırakıp Atlanta’ya yerleşmiş. 20’li yaşlarda olduğu o günler aynı Bill gibi, hatta belki de ondan daha da uçlarda yer almak suretiyle alkol ve uyuşturucunun bağımlılığı altında maceradan maceraya koşuyormuş. Troy Sanders’ın grubu Four Hour Fogger’a katıldığı zamanlara denk gelen bu dönemden yıllar sonra bugün 40’lı yaşlarına yeni girmiş olan Brent, yeni albüm Once More ‘Round the Sun’ın hazırlanma süreciyle birlikte temizlik kararı aldı. Bir süredir eroin gibi kuvvetli uyuşturucuları hayatından atıp, marihuana gibi hafif kalanları alkolle karıştırmama çabasında. Şu sıralar Brent hem fiziksel, hem zihinsel, hem de ruhsal sağlığının arınmasını keyifle izliyor.

Troy Sanders, grubun tipik metalciye benzeyen tek elemanı. Aynı zamanda grupta Atlanta’da doğup büyümüş tek isim. Hayatı diğer üçüne göre çok daha sessiz ve sakin geçmiş. Bu sebepten, en azından görünürde, yeni albümdeki havanın Troy ve hayatı ile pek anlamlı bir ilişkisi olmadığı düşünülebilir. Aslında şöyle tesadüfi bir gerçek de var: Beste yazımına kendi isteğiyle en az katılan kişi Troy, dolayısıyla şarkıların diğer üç elemanı daha fazla ifade etmesi doğal sayılabilir. Ama yine de bu durum onu grubun lüzumsuz elemanı haline getirmiyor. Özellikle grubun ilk yıllarında, belki de doğma büyüme Atlantalı olmanın da verdiği özgüvenle, grup işlerine kol kanat gerip konserler ayarladı, iletişime geçilmesi gereken kişilerin karşısına çıktı, bir nevi menajerlik yaptı.

Yeni bir güne uyanış

Mastodon’un ilk dört albümü dört temel elementten, ateş su toprak ve havadan bahsediyordu. Onlar belki farkında değildi ama biz Türkiye’deki dinleyicileri için beşinci albüm The Hunter ise “tahta” elementini (!) simgelemekteydi. Dolayısıyla Once More ‘Round the Sun albümü bizim için, elementlerin geride bırakıldığı ve yepyeni içeriklere yelken açıldığı bir dönemi işaret ediyor. Onlar da bununla mutabık, hem albümün adı, hem şarkı sözleri, hem de olumlu değişiklikler geçiren hayatları birer kanıt niteliğinde. Güneşin etrafında bir defa daha dönmek demek yepyeni bir yıla başlamak demek, “Once More ‘Round the Sun” ise bizdeki “sabah ola hayrola” deyişinin 365 ile çarpılıp yılsonuna ötelenmiş halinin Atlanta’da karşılık bulması demek. “Gözlerini aç. Derin bir nefes al ve hayata dön. Uyan ve mücadele et. Aşkın ve alev alev yanan ışığın için mücadele et” gibi sözler yer alıyor albümde. “Bu sefer işler yolunda gidecek”“Tanrı bilir hayat aniden değişebilir, o zaman anın tadını çıkaralım”“Odama girdiğin vakit dostum, bütün şeytanlar kaybolup gitti” gibi buzdolabına asmalık cümleler bulunmakta şarkıların arasında. Mastodon elemanlarının son yaşantılarından sonra denebilir ki, grubun en kişisel albümü kulaklarımıza geldi. 

Burada “tek adam” yönetimi yok

Bilindiği üzere Mastodon iki kişilik iki farklı tarafın bir High on Fire konserinde bir araya gelmesinden doğmuş bir grup. Bir tarafta gitarist Bill ve davulcu Brann, Rochester’dan beraber geldiler, öncesinde Today Is the Day adlı grupta çalıyorlardı. Diğer tarafta ise gitarist Brent ve basçı Troy, Atlanta’da buluşup Four Hour Hogger’da birlikte çaldılar. İlk başlarda ekipte Eric Saner adlı, vokalleri üstlenen beşinci bir eleman daha vardı ama kısa süre içerisinde gruptan ayrıldı. Bu da aslında grubun kendine has bir özellik kazanmasını sağladı. Çünkü Saner’ın yerine bir başka vokalist almak ya da ekipten hem enstrümanını çalacak, hem de vokalini yapacak baskın bir eleman seçmekten ziyade, vokalleri kendi aralarında paylaştılar. Bill haricindeki tüm elemanlar, esas çaldıkları enstrümanın yanında, geri vokal değil, bildiğiniz ana vokalleri üstleniyor. Kaldı ki The Hunter albümünün bonus şarkıları arasındaki Deathbound’da Bill’in esas mikrofonun başına geçmişliği de var. Böyle bir formasyon, müzik dünyasında sıklıkla karşılaştığımız bir şey değil. Mastodon, büyük plak firmalarıyla çalışan bilindik ticari grup anlayışının dışına çıkıyor böylece. Kadrosunun neredeyse kuruluşundan beri aynı olmasını da hesaba katarsak, gruptaki dört isimden hangisi geleneksel müzik jargonuna göre “esas oğlan” (diğer bir deyişle “frontman”)? Kim öne çıkıyor grupta? Yarın bir gün röportaja kalksak hangi elemanın karşımızda olacağından ne kadar eminiz? Lider kim? Yoksa sorun bizim müzik dünyasında süregelen anlayışımızda mı? Gruplar iki dakika kolektif olsunlar, egoları eşitleyip dizginlesinler mesela, Mastodon’dan feyz alınsın, tüm dünyadaki tek adama dayalı müzik anlayışı ve işleyişi değişsin, fena mı olur?

Katilleri de vururlar

Bill, Brann ve Brent Mastodon’un yeni albümünü kutlayadursunlar, Troy iki albümün heyecanını birden yaşıyor: Geçtiğimiz Mayıs ayında Killer Be Killed grubunun bir parçası olarak grupla aynı adı taşıyan albümde yer aldı. 2011 yılında Max Cavalera ile The Dillinger Escape Plan’den Greg Puciato bir araya gelmiş, Nailbomb tarzı patlamaya hazır bir çığlıklı crossover/thrash grubu kurmaya teşebbüs etmişlerdi. Zaman içerisinde bu gitarist ikiliye Mastodon’dan Troy ve The Mars Volta’dan Dave Elitch de katıldı ve ilk albümlerini nihayet yayınladılar. Mastodon’da Brent, Brann ve Troy’un vokalleri paylaşmasına benzer bir şekilde, burada da vokalleri Max, Greg ve Troy paylaşıyor. Killer Be Killed, 2014 yılının en enerji patlamalı albümlerinden birisi olarak dikkat çekiyor.

Bir Cevap Yazın