Ronnie James Dio: Karanlıktaki Işıldayan Ses
Bir bakıma heavy metalin babasıydı. Kendisinin aile geleneğinde nazara karşı yapılan el hareketi bütün bir müzik sahnesinin simgesi oldu. Hangi grupta yer aldıysa oradan en az bir tane efsane albüme imza attı. İki yıl önce 16 Mayıs’ta Dio’yu kaybettik. Kendisini anmanın yanında, geç bulup çoktan kaybedenler için kariyerini anlatalım istedik.
Geçen yaz çok bunaldığım bir gece Dio’nun şarkılarını tekrar tekrar dinlerken “Bir rüyama girsen Dio, aksakallı dedem olsan, yol yordam göstersen bea…” dediğimi hatırlıyorum. Olmayacak şey mi, Tenacious D in Pick of Destiny filminde gayet de oldu! Nitekim girdi de, elinde asası, sakal bırakmamış ama, diyor ki: “Evlat, benden yol yordam bekliyorsan kendini yazdığım şarkılara ver. Onlar sana doğru yolu, içinde bulunduğun kötü durumdan çıkış yolunu gösterecek”. Filmdeki gibi bir Kickapoo şarkısı patlatmasını bekledim, ama sabahın sekizinde kendimi çaprazdaki inşaatın gürültüsüne uyanmış halde buldum.
Biz heavy metal dinleyicileri, evet, halen daha birer çocuğuz. Müzik kahramanlarımız var, sahneye çıktıklarında bizim için bu dünyada onlardan güçlüleri yok. Hayatı onların yazdıkları şarkılardan öğreniyoruz. Onlardan birini kaybettiğimizde, içimiz, en yakınlarımızdan birini kaybetmiş gibi burkuluyor, yasa gömülüyoruz. O şarkılara ömür boyu tutunmaya ant içiyoruz. Ronnie James Dio birçoğumuz için bu kahramanlardan biriydi. Kısacık boyuyla sahnede mikrofonun başına geçtiğinde devleşir, sesi 1950’lerden bu yana git gide daha çok güçlenirdi. Aslında 1957 yılından beri sahnelerde olan Ronnie James Dio, heavy metalin rock’n’roll müzikten evirilip kendine özgü bir müzik tarzı olma yolunun ete kemiğe bürünmüş haliydi. İlk grupları Ronnie and the Rumblers, Redcaps ve Prophets ile 10 yıl kadar dönemin elektrik gitarlı müzikleri blues rock, country rock, rockabilly gibi tarzlarda çalıyordu. Ardından Elf, Rainbow, Black Sabbath, kendi adını taşıyan grubu Dio ve en son Heaven&Hell ile toplam 40 küsur yılda heavy metalin evrimine benzer bir yol izledi, özellikle kendini bulduğu 80’lere kadar.
Eski kulağı kesiklerden…
1942 doğumuyla şu ana kadar bilinen en erken doğumlu heavy metal müzisyeni Ronnie James Dio, İtalyan göçmeni ailesinin arasında ABD’de, Ronald James Padavona adıyla dünyaya gelmişti. 1961’den itibaren ise sahnede Dio ismini kullanmaya başladı. Ama künyesinde bulunduğu ilk albüme adını “Ronald Padavona” yazarak ailesine saygı duruşu yaptığında sene 1972’ydi. O ilk albümü Elf grubuyla yayınladı. Elf o zamanlar Deep Purple’ın kanatları altında büyüyen bir gruptu. Prodüksiyonlarını Deep Purple’dan Ian Paice ve Roger Glover üstleniyor, albümleri Purple Records’tan yayınlanıyordu. Deep Purple’ın turnelerinde alt grup olarak çıkıyor, bahaneyle büyük kalabalıklara çalma şansına erişiyorlardı. “Elf”, “Carolina Country Ball” ve “Trying to Burn the Sun” adında hard rock albümleri kaydetmişlerdi. Üçüncü albümün çıkmasına yakın, Deep Purple’dan ayrılacak olan Ritchie Blackmore yanlarına geldi ve gitaristleri dışında bütün Elf’i yanına çekip aldı. 70’lerin (ve kimilerince 80’lerin) hard rock efsanesi Rainbow kurulacaktı.
Gökkuşağının altından…
Rainbow’da Ritchie Blackmoreun patronluk müessesesi, grubun iki albümü aynı kadroyla çıkaramamasına sebep oluyordu. Yine de başlarına geleceklerden habersiz, ilk kadro 1975’te yayınlamak üzere klasik albüm Ritchie Blackmore’s Rainbow’u kaydetmişti. Sonrasında Rainbow ile canlı performansın tadına varamadan, Dio dışında hepsi de kovuldu. Bu, Rainbow için yıldızlar topluluğuna dönüşmenin yolunu açtı. Davula ünü kendinden menkul, 1998’de trafik kazasında merhum olan Cozy Powell, basgitara ise ileride Dio’nun kendi grubunda uzun yıllar bas çalacak olan Jimmy Bain geldi. 1976’da 2. albüm Rising çıktığında, heavy metal tarihinin en epik albümlerinden biri yankılanacaktı.
Rising’i grubun ilk konser albümü On Stage izledi ve yine kadro değişiklikleri geldi. 1978’deki albüm Long Live Rock’n’Roll’da gruba ileride Ozzy Osbourne’un albümlerinden tanıyacağımız Bob Daisley geldi. Sonuç, Rising kadar olmasa da yine fevkaladeydi. O dönemki konserleri açan tempolu Kill the King, doğu ezgili epik şaheser Gates of Babylon ve Dio’nun performansı, yazdığı sözler ile ağlatan Rainbow Eyes gibi şahane şarkılara sahipti. Ama sonrasında Blackmore’un patronluğu bu sefer Ronnie James Dio ile çatışmıştı. Bir tarafta daha ticari, aşk şarkıları isteyen Blackmore, öbür tarafta hayal gücünü şarkı sözlerinden esirgemeyen Dio… Rainbow Blackmore’un grubu olduğundan, giden isim Dio oldu.
80’lerin metal büyüsü
Tam o sırada Black Sabbath-ın altın dönemi sona ermiş, grup, Ozzy Osbourne ile uzatmaları oynamaktaydı. Rainbow’dan ayrılan Dio, Black Sabbath’a katıldı ve adeta “bitti” denilen grubu düştüğü yerden yeniden ayağa kaldırıp şanına yakışır yere geri koydu. Bunu başardığı albüm, bir başka efsane Heaven & Hell idi. Dio’nun haricindeki orijinal Sabbath üçlüsü Bill Ward’ın albüm sonrası gidişiyle bozuldu, yerine gelen Vinnie Appice, Dio’nun uzun yıllar yoldaşı olacaktı. Dio’nun olduğu ikinci albüm Mob Rules yayınlandı, önceki kadar olmasa da bu da başarılı bir albümdü. Ama ipler bir sonraki konser albümü Live Evil’ın kayıtlarının düzenlenmesi esnasında koptu. Iommy ve Butler ikilisi vokal seviyelerini düşürürken, onlar olmadığı zaman odaya giden Dio’nun tam tersini yapması ilerleyen günlerde Dio’nun gruptan kovulmasıyla sonuçlandı. Dio artık istediğini yapabileceği için mutluydu. Appice de onu takip etti.
1982’de, Black Sabbath’tan boşta kalan ikiliye gitarda Vivian Campbell ve basta Jimmy Bain katıldı ve Ronnie James Dio yıllardır kullandığı sahne soyadını gruba verdi. Heavy metal büyüsü bir kere daha onun yanında olacak, kutsal bir albüm olan Holy Diver’ı yazıp kaydetmesine yardım edecekti. 80’ler Dio için inanılmaz geçti, arka arkaya klasikler patlıyordu. Holy Diver’dan sonraki albümler onun gibi güçlü değildi belki ama The Last in Line, Sacred Heart ve özellikle Dream Evil çıktıkları yıllarda türdeşleri arasında ışıldıyorlardı. Halen daha efsane şarkılar çıkıyordu, We Rock, Sacred Heart ve All the Fools Sailed Away tüyleri diken diken etmeye devam ediyordu.
Çalkantılar
İlk üç albüme kadar sabit olan (ikinci albümle beraber gelen klavyeci Claude Schnell’i unutmayalım) Dio kadrosu, üç albümden sonra önce Vivian Campbell’i, dördüncü albümden sonra ise diğer yoldaşları kaybetti. Jimmy Bain ve Vinnie Appice ile ileride tekrar bir araya gelecekti ama o tarihten sonra kadrosu sıkça değişti. 90’larda, kalburüstü olsa da 80’lerin büyüsünden yoksun Lock Up the Wolves, Strange Highways ve Angry Machines albümlerini, 2000’lerde ise Magica, Killing the Dragon ve en son 2004’te Master of the Moon’u kaydetti.
1990’ların ilk yarısında bir de Black Sabbath’a geri dönme hikayesi var. 90’da Lock Up the Wolves’un turnesindeyken o ara Sab-bath’tan ayrı olan Geezer Butler’a sahnede eşlik etmişti Ronnie James Dio. Buradan gazı alan ikili, bir de Iommi’den oluru alınca Mob Rules kadrosuyla yeniden bir araya geliyorlardı. Bu birleşmeden 1992’de Dehumanizer albümü çıktı, ama birliktelik yine uzun sürmedi. Ozzy Osbourne’un iki konserde Black Sabbath’ı solo grubuna alt grup olarak açıklaması Dio’nun hoşuna gitmedi, gururlu ve onurlu davranıp gruptan ayrıldı. Bahaneyle Rob Halford’ın Black Sabbath vokalisti olarak sahneye çıkması gibi fantastik bir olayı görmüş oldu metal severler. Ronnie James Dio da kendi grubuyla çalışmalarına devam etti.
Başka yerlerde
2000’lerin ikinci yarısı Mob Rules kadrosunun yeniden birleşmesini gördü. Black Sabbath’ın The Dio Years adında çıkan derleme albüme 3 yeni şarkı kaydetmek için stüdyoya kapanan dörtlü, sonrasında soluğu yeniden bir araya gelmekte aldı. Ama 2000’lerde konserler veren, Ozzy Osbourne’ün de içinde bulunduğu Black Sabbath ile karışıklık olmaması için bu yeni gruba efsane albümleri Heaven & Hell’in adını verdiler. Tanıdığımız simalar olmalarından ötürü ilk (ve ne yazık ki tek) albümlerinin adını “The Devil You Know” koyup 2009’da beğenimize sundular. Aynı yılın sonlarına doğru Ronnie James Dio’ya mide kanseri tanısı kondu. 2010’un ilk ayları hep iyi haberleri bekledik, yeni turne ve konser tarihlerinin açıklanıp durması ümidimizi körüklüyordu. Hatta Heaven & Hell’i biz de misafir edecektik, 27 Haziran’a gün sayıyorduk. Ama 16 Mayıs günü kötü haberi aldık.
Bir röportajda evindeki eşyalar hakkında konuşuyor, çoğu antika: “Bu sandalyeyi yapan ustalar, bugünkü gibi 5 yıl kullanılıp atılsın diye değil, uzun yıllar dayansın diye yapıyordu. Bu yüzden antika olan çoğu şey sanat eseri gibi. Benim de müzikte amaçladığım şey bu, günü idare edecek değil, yıllarca eskimeyecek şarkılar yapmak…” diyor. Gerçekten de bu amacına ulaştı Dio. Bugün 16 Mayıs, Dio’nun sevenleri olarak yastayız, ama şarkıları hep yanımızda. Biz rock’n’roll çocuklarına doğru yolu işaret etmeye devam ediyor.
R.J. Dio’nun Kutsal Emanetleri
Rainbow – Rising (1976): Rainbow’un bu ikinci albümü, 1970’lerin gördüğü en epik performanslardan birine imza atıyordu. İlk albümdeki bir hızlı, bir yavaş, insanın içini huzur dolduran hard rock tarzındaki müzik, heavy metalin ağır ve dolgun akorlarına bürünmüş, Ronnie James Dio’nun kadife sesi daha önce hiç olmadığı kadar güç kazanmıştı. 33:43 dakikalık süresiyle kısa bir albümdür, ama kısa olduğu kadar devdir de. İlk yarıda klavye melodisiyle adeta hipnotize eden Tarot Woman muhteşem bir giriş iken, kapanışı B yüzünde 8’er dakikalık iki tane epik oğlu epik şarkı, Stargazer ile A Light in the Black yapar. Stargazer’da yumruklar sıkılır, “My eyes are bleeding!” dizesine bağırarak eşlik edilirken A Light in the Black’in solo bölümünde klavye ile gitarın atışması müziğe dair bütün algılarımızı mest eder, tüylerimiz diken diken takip ederiz notaları.
Black Sabbath – Heaven And Hell (1980): 70’lerin sonunda dibi gören Black Sabbath’ı yeniden ayağa kaldıran bu albüm tam bir başyapıt. Dio’nun her zamanki hayal gücü ve düşüncelerle yoğurulmuş şarkı sözleri bu sefer rengarenk melodilerin canlı ahenginden, Black Sabbath’ın kalın ve karanlık tonlardaki müziğine atlamıştı. Albümün adını taşıyan şarkının gitar bölümleri konserlerde iyice uzatılıyor, albümde ruhumuzu arındıran şarkı, canlı performansta iyice ayin havasına bürünüyordu. Heaven and Hell albümü için en son yazılan şarkı Neon Knights, albüme hızlı bir açılış yaparken, yazılan ilk şarkı Children of the Sea hemen ardından geliyor, iki yıl sonra Iron Maiden’a ilham kaynağı olup Children of the Damned şarkısına sebep oluyordu. Albümden çıkan üçüncü ve son 45’lik Die Young’dı.
Dio – Holy Diver (1983): Black Sabbath’tan ayrıldıktan sonra nihayet yıllar sonra kendisi bir grup kurabilen Ronnie James Dio, heavy metal tarihinin en kutsal albümlerinden biri olan Holy Diver’ı yayınladı. Dio’nun nazarımızda “yol yordam gösterici aksakallı dede” niteliğini elde etmesinde en çok bu albümdeki şarkılar rol oynadı. Stand Up and Shout ile hakkımızı koruduk, Don’t Talk to Strangers ile gece sokakta bir başımıza kaldığımızda sağımıza solumuza dikkat ettik, Rainbow in the Dark ile kendi değerimizin farkına vardık. Gypsy’nin başındaki çığlıkla şoka uğradık, Holy Diver’ın epik girişi tüylerimizi dakikalarca aşağı indirmedi. Aslında bu albümün bu kadar mükemmele yakın olmasında yolun Black Sabbath’tan geçmiş olmasının payı büyüktü. Sabbath’tan mistisizmi ve heavy metal şovmenliğini alıp Rainbow’dan kalma capcanlı müzik anlayışıyla birleştirerek kendine has bir tarz ortaya koymuştu Dio. Kapakta ise maskot Murray’i ilk defa gördük.
Heaven & Hell – The Devil You Know (2009): Geçen sonbahar Black Sabbath’ın orijinal kadrosunun birleşmesi ve albüm ile turne haberinin gelmesi nasıl ki dinleyicileri sevinçten çılgına döndürdüyse (gerçi Bill Ward’ın arıza çıkarması, Iommi’nin sağlık durumu sevincimizi kursağımızda bıraktı, turneler Ozzy & Friends’e dönüştü), 2009’da 17 yıl öncesinin Black Sabbath’ının da yeniden bir araya gelmesi inanılmaz bir heyecan yaratmıştı. Üstüne bir de inanılmaz derecede takdire şayan bir albüm çıkınca son yılların en önemli geri dönüşlerinden biri meydana gelmiş oldu. Tek sorun, Heaven & Hell isminin muhtemelen Black Sabbath olsaydı ulaşacağı insan sayısından çok daha azına ulaşmış olmasıydı. Dörtte üçü 60’ını aşmış bu üstatlar için bu saatten sonra önemli değildi bu elbette, ama mahrumiyetten ötürü üzülüyoruz işte. Albüm örs gibi tonlarca ağırlıkta bir doom metal rifine sahip Atom & Evil ile açılıyor, 54 dakika boyunca bu ekibin en karanlık ve ağır çalışmasını dinliyoruz. Dio son defa bir klasikte…