Tankard: Haftasonu Savaşçıları
Gece yatarken fikirlerini bir araya getir, ertesi gün iş çıkışı diğerlerine anlat. Hafta sonu geldiğinde siyahları çekip enstrümanını kuşan. Sıkıcı ve anlamsız hayatı savuşturmak için çal ve kaydet. Tankard; ilk hedefiniz, ya stüdyodur ya sahne! Ama bir dakika… Gerre, bırak o mikrofonu, seni Headbang’den arıyorlar. (Bu röportajın doğaçlama olmayan soruları benden, Gerre'ye sorması ise Sadi Tirak'tan)
Aralık’ta on dördüncü albümünüz Vol(l)ume 14 çıktı, albüme nasıl tepkiler aldınız?
Birkaç tane olumlu tepki aldık tabi, bunlar genellikle albümdeki yeni tınıyla ilgiliydi. Çünkü farklı bir prodüktörle çalıştık, müziğimiz kulağa daha “eski günlerdeki gibi” gelmeyi başardı, daha şeffaf oldu… Bu birçok dinleyicimizin çok hoşuna gitti; kimiyse, özellikle daha modern yapımlar arayanlar, biraz daha temkinli yaklaştı. Bakalım, eninde sonunda tepkiler daha net ortaya çıkacak. Ama biz şu anki sonuçtan oldukça memnunuz.
“Şeffaf tını” demekle neyi kast etmek istedin?
Yani, işte öyle fantastik imkanlar, mesela tetiklenmiş davullar kullanılmadı. Daha ziyade temelde, basit halde olması gerekeni takip ettik. Bütün enstrümanlar temiz bir şekilde duyulabiliyor.
Bu albümde yeni bir prodüktörle, Michael Mainx ile beraber çalıştınız. Kendisinden biraz bahsedebilir misin? Mesela alışık olmadığınız, sizlere ilginç gelen çalışma alışkanlıkları, müzikal fikirleri var mıydı?
Onu en sevdiğimiz futbol takımı için yazdığı şarkıdan tanıyorduk, onunla ilk defa 2008’de çalışmaya başladık. Almanya’da oldukça popüler olan Böhse Onkelz’ün en önemli albümlerini kaydetmiş birisi. Ayrıca Disbelief ile de çalışmışlığı var. Onunla çalışmak oldukça farklı bir tecrübeydi. Özellikle vokaller üzerinde çok durduk, bu konuda yeni fikirler getirdi. Ortaya çıkan sonuçtan da memnun kaldık.
Şarkılarınız bir nevi Tankard günlüğü gibi. Senin kilo vermen, havaalanı maceralarınız, konserlerden önce içmeme kararı almanız… Çoğu zaman kendi yaşantınızdan şarkılar üretmenizin dinleyicilerle Tankard arasındaki ilişkiyi olumlu yönde etkilediğine inanıyor musun?
Tankard her zaman Black Plague, The Agency gibi ciddi mevzular ile Rules for Fools, Fat Snatchers (The Hippo Effect) gibi eğlenceli sözlere sahip şarkıları bir araya getirebilen bir grup. Bence Tankard ile ilgili en önemli şey thrash metali iyi bir mizahla birleştirmesi, bunu sahneye taşıması. Dinleyicilerimizle aramızda çok iyi bir ilişki var. Bu şekilde devam etmeyi umuyoruz.
Albümde eğlenceli şarkıların yanında, ciddi mevzulara da değindiğiniz görülüyor. Benim dikkatimi özellikle Condemnation şarkısı çekti. Şarkı toplum ve medya ilişkisini eleştirirken, sözlerde “YouTube, Twitter, Podcast, Blog” dizeleri de geçiyor. Internet ve sosyal medya hakkında neler düşünüyorsun?
Bu şarkı aslında daha çok “boyalı basın” üzerine. Bir kurban belirledikleri zaman o kişiyle ilgili bir sürü palavra yazıyorlar, suçlu mu yoksa suçsuz mu anlayamıyorsun bile. Suçlu değilse dahi, herkes onun hakkında “Ama yanlış şeyler yapmış, ne ayıp!” diye konuşuyor. Internet’e gelince, orada da insanlar kimliklerini gizleyerek birçok saçma sapan şeyler yazabiliyorlar. Bütün dünyayla iletişim halinde olmanı sağladığı için internet önemli bir şey ama bir yandan da insanlar anonimliğin arkasına sığınarak saçmalayabiliyorlar. İki taraflı bir mesele…
Weekend Warriors çok samimi bir şarkı. Sadece sizin değil, birçok iş-güç sahibi yetişkin metal severin de hayatını özetliyor bence. Peki ne zamandır bu şekilde (hafta içi tam zamanlı iş, hafta sonu müzik) yaşıyorsunuz? Eskiden kesintisiz turnelere çıktığınız oluyor muydu?
Dördümüzün de düzenli birer işi olduğu için sadece hafta sonları müziğe vakit ayırabiliyoruz. Bu şarkı bu nedenle tamamen Tankard üzerine. Ömür boyu bütün hafta çalışıp, hafta sonları otobüse atlıyoruz ve sahneye çıkıyoruz. Şarkının arkasında yatan fikir bu.
Senin mesleğin ne peki?
Sosyal görevli olarak çalışıyorum.
ABD’de sadece 1 kere çaldığınızı öğrenince çok şaşırmıştım…
80’lerde büyük bir turne dahilinde denk gelmişti. Bence Tankard orada sadece bir yer altı grubu. Teklif gelecek olursa tekrar gitmek isteriz elbette. Bu bir sorun değil ama bence Tankard Birleşik Devletler’de gerçekten önemli bir grup değil, bu nedenle söylediğin gibi sadece bir defa konser vermiştik. Yine de bir gün belki başka konserler verebiliriz tabi ki…
Geçen Aralık ayında Venezüella ve Kolombiya konserleriniz olacaktı mesela, gerçekleşebildiler mi?
Evet bu gerçekten güzel bir tecrübeydi. Güney Amerika’yı ikinci defa ziyaret ettik. İlk seferi, sanırım 2007’deydi, Şili ve Brezilya’da geçmişti. Şimdiyse Venezüella ve Kolombiya’da çaldık. Oradaki dinleyiciler oldukça coşkulu. Orayı gezmekten oldukça keyif aldığımızı söyleyebilirim.
Röportajlarda gruplara eğlenceli anı sormak adettendir ya, ben ise en ciddi anıyı soracağım! Tankard’la birlikteyken başından geçen en sinir bozucu, seni en çok sinirlendiren anı neydi?
Sanırım 1998 yılı civarında olması lazım, o zamanki gitaristimiz Andy Boulgaropoulos gruptan ayrılmıştı ve aylarca onun yerine gelecek birini aramıştık. Ayrıca o dönemlerde thrash metal pek dinlenen bir müzik olmadığı için konserler de olmuyordu. Bu oldukça sinir bozucuydu, ama yine de vazgeçmeyi düşünmedik. Devam ettik ve bugünlere gelince, malum, thrash metal tekrar geri döndü sayılır ve biz de oldukça eski bir grup sıfatıyla bu geri dönüşe katılma şansına nail olduk.
Geçen ay bu soruyu Sodom’a sormuştuk, şimdi Tankard’a da soralım! Bildiğin gibi geçen yıl thrash metalin dört büyüğü birlikte bir turneye çıktı. Peki, buna benzer bir şekilde Alman “4 büyükler” birkaç etkinlikte sahne alabilirler mi sence?
Eğer vaktimiz olursa bu gerçekten çok iyi olur. Bu gruplarla beraber çalmayı gerçekten çok isteriz. Hepimiz birbirimizi tanıyoruz. Bence güzel olurdu. Bakalım neler olacak…
1992’de Türkiye’de verdiğiniz konsere dair neler hatırlıyorsun?
O zamandan kalan birkaç fotoğraf duruyor. Türkiye’deki ilk konserimizdi, İstanbul’da olmuştu. Ama tatil gününüze denk gelmişti o yüzden fazla insan yoktu. Birkaç gün geçirdik ve kenti gezmek, kent hayatına dahil olmak oldukça ilgi çekiciydi. Ancak yaklaşık 19 yıl önceydi, benim hafızam da yavaş yavaş siliniyor heheh! Daha ziyade Ankara’daki konseri hatırlıyorum, sanırım 2003 civarında olmalıydı. Dinleyiciler muhteşemdi, oldukça iyi bir kalabalık vardı. Fevkalade bir festival geçmişti (Rock Station Festival).
12 Şubat’taki konser için neler bekliyorsun peki? Sence bir önceki performansı da aşar mı?
Bol miktarda kişinin gelmesini umuyoruz. Mekan hakkında, ne kadar büyük olduğuyla ilgili bir şey bilmiyorum. Fotoğraflarını da göremedim.
Çok büyük değil ama güzel bir mekandır.
Kaç kişi girebiliyor içeriye?
Sanırım 200 ya da 300 kişi…
O zaman oldukça samimi bir ortamda gerçekleşecek bir thrash metal konseri olacak herhalde. Tekrar Türkiye’de çalmayı dört gözle bekliyoruz.
Biraz futbol üzerine konuşmaya ne dersin? Sanırım bir Frankfurt taraftarısın, doğru mu?
Evet doğru.
Takımın şu anki durumu hakkında neler düşünüyorsun?
İlk maçlarda oldukça iyi gittiler ama geçen Pazar, kendi evimizde 3-0 yenildik, birçok oyuncumuz sakatlandı… Bu nedenle sanırım orta sıralara gerileyeceğiz.
Türk futbolu ile hiç ilgilendin mi peki?
Frankfurt’un Türkiye’de yaptığı maçlardan iki tanesini stadyumda izlemiştim. 1992 ya da 93’te Galatasaray ile karşılaşmıştı. Frankfurt 1-0 yenilip UEFA kupasının dışında kalmıştı. Daha sonra, bugünden 4 yıl önce Fenerbahçe ile 2-2 berabere kaldığı maçı da izledim. İki takımın sahasında da şahane bir atmosfer var. İnsanlar oldukça coşkulu ve ölümüne taraftarlar, bu hoşuma gitti.
Mesut Özil hakkında neler düşünüyorsun?
Almanya’da büyümüş birisi. Her zaman iki ülkeden biri için oynama ihtimali olan oyuncular olacak. Belki gelecekte milli takımlarını değiştirecekler, bilemiyorum. Bence bu iyi bir şey değil; bir ülke için bir kere karar verdiysen hep orada oynamalısın. Bu benim görüşüm. Alman milli takımında bol miktarda yabancı uyruklu oyuncular var. Mesut Özil bu bakımdan bir istisna değil. Mesela Polonya doğumlu Klose, Podolski, Arap kökenli Khedira…
Benim sorularım bu kadar, eklemek istediğin bir şeyler var mı?
Türkiye’ye gelmeyi dört gözle bekliyoruz. Artillery ve Onslaught birkaç gün önce oradaydı. Sen de gitmiş miydin konsere?
Sadece birine gidebildim, Onslaught’u kaçırdım.
Ne kadar insan vardı peki? İyi geçti mi?
Evet, gidenlerin anlattığına göre oldukça iyi geçmiş. İstanbul’da oldukça büyük bir thrash metal kitlesi var. Umarım sizin konseriniz de en az diğerleri kadar iyi geçer.
Biz de öyle umuyoruz, gelmeyi dört gözle bekliyoruz. Belki konserden sonra görüşürüz.
Umarım, sahne arkasında kendimi sizlere hatırlatacağım…
Tamamdır, o zaman birlikte birer Efes içeriz!