Vallenfyre: Ölüm, Müziğe Hayat Verince…
İnsanlar yastan sıyrılmak için içine kapanıyor, kendince bir şeyler üretiyor. Kimi zaman bu durum ise, bizlere bir süpergrup armağan ediyor.
Hadi şimdi hayat gailesi içerisinde kendi yağımızla kavrulup gidiyor, az (ya da orta) derdimizle istediğimiz gibi konuşup yeri gelince gülebiliyoruz da, bazen şeyi düşünmeden edemiyorum: Hayatın sıkıntılı anlarını… Hastanede geçen, mahkemelerde, cezaevinde geçen, enkaza dönmüş kentlerde, cenaze evlerinde geçen… Kasvet, hayatı hayat yapan her şeyin en arka planlara itilmesi… Dört yandan ağlama sesleri, bağırış çağırışlar… Bir şey diyecek olursun, diyemezsin önemsiz kalır kararmış kalplerin arasında. Gülecek alakasız bir şey bulsan, gülemezsin. Linç etmeye müsaittir ortam. Havadaki kasvet, ruhunun her bir birimine işler, artık nasıl bir şeyse ruh, orada bulundukça kaçamazsın bundan.
Daha Bitmedi
Bütün bunların da üzerinde, daha tedirginlikle kurduğum bir kabus var: Yanımda birinin ölmesi. Birkaç dakika önce hayat dolu olan varlığın bir anda doğa nezdinde salt bir objeye dönüşmesi… Yaşayacağım ürpertiyi ve içine düşeceğim hayat sorgulamasını hayal etmeye çalışıyorum, elde edebildiğim tek ipucu, benden beklenecek bir hareketle sakladığım, bugünlerde yerine yenisinin gelmesini beklediğim ayak baş tırnağımın masa üzerinde duran eskisini kenara çekmek için itelerken duyumsadığım ürperti ile bir ölüye dokunma hissinin çok daha büyüğünün olacağı. İnsanlar bunu yaşıyor, belki bir travma, ölen kişi sevdiği bir yakınıysa kesinlikle yas… İnsanın kendiyle ilgili önemli karar aldığı, içine kapanarak bir arayışa girip, ürettiği bir dönem bu. Yaşantım kafi gelmediği için kendimden örnek veremesem de, Hermann Hesse’nin karakteri Peter Camenzind hemen yanı başımda. Annesini gözlerinin önünde kaybettikten sonra bir arayışın içine düşüyor. Üniversite okumaya, diyar diyar gezmeye ve yazar olmaya karar veriyor.
Hakiki Ölüm Metal
Belki en az bir örnek daha vermem gerekir ama lafı artık esas konumuza bağlayacağım: Benzer bir arayışa 2009’da babasını kaybeden Greg Mackintosh da düştü. Öyle yoğun bir yas içerisindeydi ki, aldığı bir tavsiyeyle bunu, yazarak atlatmaya karar verdi. Bir nevi, meşhur “Yazmak şeytanlarımızı yenmekte bize yardımcı oluyor” sözü bir kere daha doğrulandı ve Mackintosh’un tuttuğu günlükte yazanlar, zamanla şarkı sözlerine dönüşmeye başladı. Ara sıra müzik arşivine inip eski plakları, demoları karıştırdıkça o dönemin müziklerine uygun sözler yazdığını keşfetti ve ürettiklerini müzisyen arkadaşlarıyla paylaştı, bu da zamanla bir müzik grubu kurmaya kadar gitti.
Vallenfyre 2010 sonlarına doğru bir araya geldi, kayıtlar ise 2011’in başlarında tümüyle hazırdı. Ortaya çıkan şey, 80’lerin ilkel tarzları crust punk, death ve doom metalden besleniyordu. Ve sözler, babasının ölümünden yola çıkarak gerçek ölümü anlatıyordu. Mackintosh bu durumun üzerine “Metal müzikte bir cesedin iç organlarını parçalamak gibi fantastik ölümler hakkında şarkı söyleyince dinleyiciler bununla eğlenebiliyor, ama ne zaman gerçek ölüm üzerine konuşmaya başlansa, işte o zaman korkuyorlar” yorumunu yapmakta. Bu yüzden geçen sonbaharda çıkan ilk albüm A Fragile King, en içten beslendiği yasını, en bir eski usul ağır ve uç müzikle birleştirip dinleyicileriyle paylaşıyor, aklımızı hayatın sıkıntılı anlarına hazırlayarak.
Akış Bozan Bilgiler
- Kadro aslında bir süpergrup: Gregor Mackintosh (Paradise Lost), Adrian Erlandsson (Paradise Lost, At the Gates), Hamish Glencross (My Dying Bride), Scoot (Doom) ve Mully.
- Vallenfyre, türetmece bir isim. Eski dilde “vallen” sözcüğü “güçlü” anlamına geliyor. “Fyre” ise bildiğimiz “fire”, ateş…
- Mackintosh, Vallenfyre’ın tek seferlik bir proje olmadığının altını çiziyor, önümüzdeki yaz için şimdiden konser-festival anlaşmalarına başlamışlar.