Watain: Ciddiyetli Şahaneler Üçlüsü
Son yıllarda yaptığı tarzın potansiyeline rağmen oldukça geniş bir dinleyici kitlesi edinen Watain, Ağustos’ta çıkardığı The Wild Hunt albümü ile başarılı müzik yapmaya devam ediyor.
Birkaç ay evvel Enslaved ile ilgili bir şeyler karalarken şöyle bir cümle sarf etmiştim: “Bu gelişim ve değişimlere direnip black metal kültünü ısrarla yaşatmak isteyenler ise Mayhemvari bir psikopatlığa sahip olmadıkları ölçüde samimiyetsiz kaldılar”. Sahi, black metali uzaktan, sırf genel kültür amaçlı takip edip sadece ara sıra türün başat gruplarını dinleyen “sokaktaki metalkafa” için 90’ların ortalarından beri bir daha black metali dava olarak gören, davasına gözü gibi bakan hiç kimse öne çıkmadı. Vardıysa da böyle müzisyenler, ya halihazırda 1995 yılı öncesinde de isim yapmışlardı, ya da eylemlerinden ziyade müzikleriyle öne çıkıyordu. Zaten 2000 yılının önünde ve arkasında Cradle of Filth ile Dimmu Borgir bütün bu sahne ile dış dünya arasına az transparan bir çarşaf germişti. Biraz insan yüzü görebilmek isteyen gruplar kendini çarşafın öte yanına atmaya çalışıyorlardı.
“Metal ciddi bir iştir”
Bütün bu şartlar altında Watain’in varlığı ve yükselişi bir şaşkınlık sebebi. Belki müziğiyle değil ama tavırlarıyla tam bir retro grubu. Çünkü Watain’i tanıdıkça bu kadar yer üstüne yaklaşmış bir black metal grubunda uzun süredir görmediğim, 90’ların ilk yarısındaki Kuzey eğlencesini gördüm. Sırf şok öğesi olsun diye değil, bizzat vokalist basçı Erik Danielsson teistik satanizme inandığı ve Misanthropic Luciferian Order örgütüne destek verdiği için bu karanlık müziğin peşindeler. Herkesin inancı kendine, işi bizim için eğlenceli hale getiren, Danielsson’un şuna benzer sözleri: “Metalle ilgili hoşuma gitmeyen tek şey, insanların onu alay ederek dinlemesi. Bu müzik 20 yıldır benim hayatım oldu ve metali çok ciddiye alıyorum. Benim büyüdüğüm yerde, 90’ların ortalarında yanlış grupların tişörtlerini giyenleri dövüyorduk”. Bu demeci oldukça üzerime alındığımı söylemem gerek, sebebi için birkaç sayfa ötedeki Motörhead yazısına bakınız 🙂
Ama müzikler şahanedir
Kafamızı işin magazin tarafından müzik tarafına çevirdiğimizde atmosfer tamamen değişiyor, “yav hee he”lerin yerini takdirler tebrikler alıyor. 2003’te çıkardıkları ikinci albümleri Casus Luciferi sonrası black metal fanatikleri tarafından büyük bir beğeni ile karşılaştılar. En azından heavy metal konusunda açık fikirli oldukları için sene 2007’yi bulduğunda kendi özlerindeki müziği diğer ekstrem tarzlarla donattıkları Sworn to the Dark’ı yayınlayıp muhatap aldığı kitleyi genişlettiler. Üstelik kimse “davayı sattılar” diyemez herhalde, en fazla görece daha büyük bir firma olan Seasons of Mist’e geçtiler diye eleştiren oldu. Bu noktadan sonra 2010’daki Lawless Darkness ve geçen Ağustos’ta çıkardıkları The Wild Hunt’ta sürekli olarak bu zenginleştirme dozajını arttırdılar. Bugün aldıkları son şekilde köktenci geleneksel bir heavy metal dinleyicisi ile 60’ıncı meridyenin aşağısına inmeyi reddeden black metal dinleyicisini bir araya getirebiliyorlar. Her geçen yıl katıldıkları dev festivallerde daha büyük sahnelere ve daha geç saatlere tırmanıyorlar. İsveçli olmaları, Norveç’e zimmetli olan bu müziğe biraz daha dışarıdan bakmalarını sağlıyor ve kendi memleketlerindeki veya etraflarındaki tarzları müziklerine monte edebiliyorlar. Yeni albümden Outlaw şarkısındaki gibi lezzetli sololara imza atabiliyorlar.
Şu sıralar ekstrem bir grubun ilginç yükselişine şahit oluyoruz. Dünya görüşü ile müzikal görüşü açık fikirlilik açısından neredeyse zıt giden bu grubun etkileşimleri daha ne kadar devam edecek? Dimmu Borgir ve Cradle of Filth gibi biraz türler üstü sayılabilecek bir noktaya gelebilecek mi? Danielsson’un bir sonraki incisi ne olacak? Sanırım bu soruların cevapları için en erken önümüzdeki yazı, en geç bir sonraki albümü beklememiz gerekecek…
İsveç’in 1 Numarası
Watain 19 Ağustos’ta çıkardığı The Wild Hunt albümü ile 23 Ağustos ile başlayan hafta İsveç müzik listesine, Mando Diao’yu geride bırakarak 1 numaradan girdi. Sonraki haftalar 5 ve 23’üncü sırayı görüp listeden çıkması ve listenin ilk sıralarında çoğu zaman İsveçli isimlerin yer alması ortaya iki sonuç çıkarıyor: Bir, İsveçliler en az yabancı müzik kadar kendi müziklerini de dinliyor. İki, İsveç’teki “metal lobisi” inanılmaz boyutlara ulaşmış!