Hazy Hill: Küçük sahnenin büyük oyuncusu
İstanbul’da Pentagram, Kronik ve Metalium gibi grupların yükselttiği thrash metal seslerine Ankara’dan karşılık veren Hazy Hill, görece kısa süren kariyerine birçok yerli grup için hayal sayılacak hedefler, girişimler ve efsane konserler sığdırdı. Sadece demolardan ve bir toplama albümden oluşan diskografilerine karşın Türkiye heavy metal tarihinde tartışmasız en saygıdeğer isimlerin arasında bulunan Hazy Hill’i, sessizliğe çekilmelerinden yaklaşık 15 yıl sonra Kökler’de hatırlıyoruz.
Türkiye’de heavy metalin tarihçesini yazmaya kalkışsak 1988 yılı önemli duraklardan biri olacaktır. Milat olarak kabul edilen 31 Mayıs 1981 Egzotik Band ve Devil konserinin ardından yıllar içinde kurulan onca grubun dağıldığı, yorulup ara verdiği ya da yavaşladığı bir dönemde yepyeni bir jenerasyon 1988 yılında Türkiye’nin büyükşehirlerinde icra edilen bu müziğe yeniden can verdi. 4 Kasım 1988 tarihinde Moda sinemasında 800 kişinin ve dışarıya taşan onlarca metalcinin coşkuyla karşıladığı Pentagram, Metalium ve Metafor, İstanbul’u merkezine alan bir dalgayı çevreye yaydı. Bu sefer, bir önceki neslin bütün o uzun saçlara, zaman zaman deri ve zincirle desteklenen siyah kıyafetlere, deşarj arzusuna rağmen, özellikle bir basın mensubu gördüğünde her fırsatta dile getirdiği “aslında biz efendi çocuklarız” söylemi, bu yeni nesille birlikte en azından birkaç yıl için rafa kalkmıştı. İstanbul seyircisi artık alabildiğine yaramaz ve agresif, görünürde oldukça vahşi ve şeytani, kendisini temsil eden grupların konserlerindeyse üst-başlarını ve salon koltuklarını paramparça edecek denli coşkuluydu. Türkiye’deki heavy metal macerasında ikinci perde 1988’in sonlarında resmen açılmış oldu.
“Biz iyiyiz, daha da iyi olacağız!”
İstanbul’da bunlar olurken o esnada 1988’in Türkiye’deki sert müzik belleğine ikinci hediyesi Hazy Hill, memleketi Ankara’daki Talip Sineması’nda Aralık ayında gerçekleşecek olan ilk konserine hazırlanmaktaydı. Yaz aylarını Barış Tarımcıoğlu’nun (gitar) Ufuk Önen’i (vokal) gruba dahil etme çabalarıyla geçiren, basgitarda Ekim Can Bayram ve davulda Gültekin İrengün ile çalışmalarına nihayet Eylül ayından itibaren başlayan Hazy Hill ilk konserde 7 grup arasında sahneye en son çıktı. O şartlarda insanlar arasında headliner muhabbeti dönmediği için önceki gruplarda tıklım tıklım olan sinemada boş koltuklara çaldılar. Ancak, Önen’in Mayıs 1999’da Non Serviam dergisine verdiği röportajda söylediğine göre, Hazy Hill bildiğimiz karakterini daha ilk günden ortaya koymuştu: “Çıktık, sanki orada 10 bin kişi varmış gibi çaldık ve indik. İndikten sonra şunu anladık: Biz iyiyiz, daha da iyi olacağız”.
“Karakter” mevzuunu bu noktada biraz açmak gerekir. Hazy Hill, 1995’te Danimarka turnesine gitmeden evvelki Pentagram dahil, Türkiye’deki heavy metal grupları arasında en profesyonel zihniyete sahip olan ve artık pek rağbet edilmeyen “yurtdışına açılmak istiyoruz” demecinin hakkını en çok veren gruptu. Geniş vizyonları sayesinde 25 civarı ülkenin dergilerinde, 20 civarı ülkenin de radyolarında kendilerine irili ufaklı yer buldular. Avusturya’da verdikleri konserle birlikte, Türkiye’den yurtdışında konsere çıkan ilk metal grubu unvanına nail oldular. Yayınladıkları ilk demo “Murky Bedlam”, 16 kanal kaydıyla ve (fotokopi değil) çift renk baskı kapağıyla bir demo için fazla kaliteliydi. Ama aynı vizyon, diğer yandan bugün Hazy Hill’in geride baştan sona bir süreç içerisinde yazıp kaydettiği, yeni şarkılardan oluşan, uzunçalar uzunluğunda bir albüm bırakmasına engel oldu. Unkapanı’ndaki kasetçilerle albüm yapmak için çok rahat bir şekilde anlaşabilecek durumdayken, onlar Türkiye’deki firmaların telif konusunda müzisyenleri sömürdüğünü ve çıkaracakları albümdeki şarkıların haklarının kendilerine ait olamayacağını düşündükleri sebebiyle, birçok grubun sevinçle karşılayacağı fırsatları ellerinin tersiyle ittiler. Gözlerini yurtdışındaki firmalara diktiler. “Murky Bedlam”ı ilk başta sadece yurtdışında dağıtılmak üzere yayınladılar. Dağılmaları bile her daim büyük düşünmeleri sebebiyle gerçekleşti.
Sahnelerin şampiyonu
İlk konserden beş ay sonra yine bir sinema konserinde, bu kez beş gruptan üçüncü sırada sahneye çıkarak 800 kişiye çaldıklarında Ankara’da isimlerini duyurmuşlardı. Yurt çapında duyulmalarında ise dillere destan performanslarının yanında Tempo dergisinde Barış ve Ufuk ile yapılan röportajın da etkisi olmuştu. Barış’ın ANAP Bitlis milletvekili babası Faik Tarımcıoğlu ile arasındaki müzik alışverişini ve hoşgörüsünü merkezine alan röportajda grubun heavy metale Ankara’dan bakışını özetleyen demeçler bulunuyordu. Bu bakımdan yazının en başında 80’lerdeki İstanbul seyircisini tasvir etme çabam tesadüf değildi, Ufuk ve Barış Tempo dergisindeki röportajda özellikle Sabah gazetesinin meşhur “Şeytanın Çocukları” manşetine konu olan gençlerden göze batanları şu sözlerle eleştiriyorlardı: “Sözlerini anlamadan, deşarj olmak için, konsere zincir neşter getirip birbirlerini ısırıyorlar”.
Bu bakış açısı farkının aslında iki şehrin toplumsal yapısından ve hatta ikliminden, coğrafyasından kaynaklı olduğu düşünülebilir. İstanbul ve Ankara hakkındaki önyargıları biliyorsunuz işte, kaotik olana karşılık düzenli, özel olana karşılık memur, içgüdüsel olana karşılık kontrollü… Müziğin eğlencesinden ziyade tekniğine de kulak veren bir topluluk olarak Hazy Hill tipik bir Ankaralıydı bu durumda. Ama kulağa pek sıkıcı gelen bu özellikler sahne üzerinde pek de geçerli değildi: Hazy Hill’in konser performansı dillere destan, birçok konseri ise hiçbir kaynağa bakmaksızın akılda kalıcıydı. Örneğin 1990’da Ankara dışında ilk defa yollara düşüp sahneye çıktıkları İzmir’de 1200 kişilik bir seyirci topluluğuna çalmayı başardılar. Aynı yılın sonunda yine İzmir’de, Norveçli meşhur black metal grubu Mayhem’in olaylı konserinde sahne aldılar. Demo sayesinde oluşan yoğun yurtdışı bağlantıları sonucu Haziran 1991’de Viyana’da çaldılar. Yine o ay içerisinde Dark Phase’in de büyük katkılarıyla Hollanda’dan Swazafix grubunu misafir ettiler ve Metalium ile Crimegate’in de katılımıyla Ankara Graffiti Bar’da iki günlük bir etkinliğe imza attılar. 3 ay sonra Laneth dergisinin düzenlediği ilk Lanethli Konserler’de deplasmana gelip İstanbul Açıkhava Tiyatrosu’nda Metalium ve Pentagram ile aynı sahneyi paylaşırken, 1993’teki ikinci Lanethli Konserler’de Deathroom ve Dark Phase ile birlikte kendi seyircisi önünde Metalium’u ağırladılar. İki hafta sonra ise, Almanya’nın Langenfeld kentinde belediyenin konser salonunda, sahne içi ve arkasındaki imkanlardan çok etkilenmiş bir şekilde, yerel gruplar Dante’s View ve Black Insanity’nin üzerinde sahneye çıktılar. Şanssızlık, o akşam aynı kentte birbirine yakın tam 11 farklı etkinlik vardı, bu sebeple seyirci sayısı beklenenin oldukça altındaydı. Ama konser sonrası Ufuk Önen’e ulaşan Alman Iron Maiden fanatiğinin söyledikleri muhtemelen günün ağırlığını grubun üzerinden en çok alan övgüydü: “Maiden’dan sonra en çok etkilendiğim performanstı!”
Ya hep ya hiç
Bütün bu konserlerin arasında Hazy Hill için en karmaşık duyguları bir arada bulunduran konser 15 Nisan 1995’teki ODTÜ konseriydi. Seyirciler bunun bir veda konseri olduğunu bilmiyordu. Grubun planı, bu konserle birlikte Türkiye’deki seyircilerine veda etmek, ardından İngiltere’de Roadrunner Records ve Music for Nations gibi büyük firmalardan aldıkları randevulara gidip bir anlaşma ayarlamak, icabında İngiltere’ye yerleşmek ve müzik yaşantısına burada devam etmekti. Umut, hüzün, coşku, tedirginlik… Bütün bu birbirinden farklı duygular bir aradaydı. İki saatlik performansın sonunda Ufuk durumu seyirciye nihayet zar zor açıkladı. Birkaç saniyelik sessizliğin ardından, birlikte geçen 7 yıl için salonda muazzam bir alkış koptu ve Hazy Hill yarım saat daha sahnede çalmaya devam etti. Bu konseri geride bırakıp uzun yollardan sonra vardıkları İngiltere’de pek beklemedikleri ve doğrusu hazır olmadıkları cevaplarla karşılaştılar. Devir ana akımda grunge, yer altında ise death metal devriydi. Kimse Avrupa’nın uzağından gelen bir thrash metal grubu için, üstelik arada Sepultura’nın menajeri ve Max Cavalera’nın eşi Gloria gibi güçlü bir isim olmasına rağmen, riske girmek istemedi. Hazy Hill de “trendlere kapılıp, bir albüm yapıp sonra da köşeye atılmak” istemediği için bu görüşmelerde gelen karşı teklifi “kibarca” reddetti.
İngiltere görüşmeleri grupta elemanların sinirlerini oldukça yıpratmıştı. Dönüp Türkiye’de kaldıkları yerden devam edemediler. Askere gidenler, yurtdışında kalanlar oldu. Ufuk Önen ve Mete Kuteş Ankara’da Hazy Hill Metal Shop ve Sis Müzik’i kurdu. Yaklaşık 3 yıl içerisinde bu ikili, Ekim Can Bayram ve Zafer Altundağ arasındaki mesafeler yavaş yavaş kısaldı ve ortaya 8800 albümünü çıkaracak olan bir araya gelme gerçekleşti. 1999 ve 2000 yıllarında da aktif olarak sahne alırlarken, 2000 yılından sonra sessiz sedasız bir şekilde köşelerine çekildiler. 15 yıldır Hazy Hill adına hiçbir gelişme yaşanmadı. Belki 8800 sayesinde unutulmanın önüne geçip misyonlarını tamamladıklarını düşündüler, belki bu şekilde devam etmelerinin bir anlamı olmadığına kanaat getirdiler. Bilinmez, ama 1998’de, bir araya gelmeden önce Ufuk Önen Non Serviam’ın ilk sayısında bunun ipucunu önceden vemişti: “Büyük oynarsın, ne olursa olsun, iyi ya da kötü, ip bir yerde kopar, koptuğu yerde bırakırsın, süründürmezsin. Biz [bu yolu] seçmiştik ve her zaman, sonuna kadar bu yolda gittik”.
Hazy Diskografi
Hazy Hill’in Türkiye’deki dinleyiciler arasındaki o denli büyüklüğü ve ağırlığına rağmen sadece 3 demo ve 1 toplama albüm yayınlayabilmiş olması sonraki nesiller için üzücü bir durum. Kayıtlara geçmesi açısından hepsine tek tek değinelim:
Murky Bedlam (1990): Grubun 1989’da kaydettiği ve yayınlamaya karar verdiği ilk demosu. İlk yayınlandığı sırada sadece yurtdışı kontaklarına iletilen kayıt ertesi yıl burada da merak edilince elden ve posta yolu ile yurtiçinde dağıtılıyordu. Jilet gibi tonlar ve ekolu kayıt demonun alamet-i farikası olmuştu. Yüksek enstrüman hakimiyeti dahilinde aşırı hız yapmak da Hazy Hill’in imzası… “No Traces Left”, “Murky Bedlam”, “I’m a Killer”, “Burning Shades” ve “The Day We Killed Evil” demonun muhteşem beşlisi.
Fan of Your Fancy (1992): İkinci demoda prodüksiyon ilerledi, eko kısıldı, keskin tonlar aynen devam etti. Önceki demoda çift renkli ofset baskı ile oldukça sükse yapan grup bu sefer albüm kalitesinde, birçok fotoğrafın ve yazılı malzemenin bulunduğu bir kartoneti dinleyicisiyle buluşturdu. Sözler fantastik edebiyattan uzaklaşıp kişisel ve insani temalara yönelmekteydi. Sözlerde her fırsatta din ve politikadan uzak durduklarını söyleseler de “F.T.A.” buna istisna oldu. Demonun diğer şarkıları “Irony Inside” ve “Friendly August Sun” idi. Davulda daimi kalacak olan Mete Kuteş de ilk defa burada çaldı.
Torchin’ the North Pole (1998): Aslında 1995’te yurtdışındaki plak şirketlerine kendilerini beğendirebilmek için kaydettikleri demo misyonuna ulaşamasa da 3 yıl sonra Zihni Müzik’in girişimiyle Türkiye’de yayınlandı. Bu şekilde bu kayıt, Hazy Hill’in yasal olarak yayınlanan ilk çalışması özelliğine sahip oldu. “Bullet in the Gun”, “Point Blank”, “Suicide Pack” ve “Mr. Sadface” bu kaydın içerisinde yer alan şarkılardı. Barış Tarımcıoğlu ayrıldıktan 2 yıl sonra gitara gelen, Dark Phase’ten bildiğimiz Zafer Altundağ’ın katıldığı ilk Hazy Hill kaydı idi.
8800 (2000): “Torchin’ the North Pole”un dinleyiciler arasında büyük ilgi görmesinden de cesaret alarak yeniden bir araya gelen grubun bıraktığı son kalıcı eser, bu toplama albüm oldu. Bir yandan eski demoları edinmek isteyen çok kişinin olması, diğer yandan Hazy Hill’den artık yeni kayıtlar bekleyenler, 8800’ın yapısını belirledi. Bütün demolarındaki prodüksiyona güvenen Ufuk Önen ve ekibi eski şarkıları yeniden kaydetmeden, olduğu gibi albüme eklerken yeni olarak “Bleeding for a Dream”, (aslında eski bir şarkı olan ve konserlerden bilinen) “Fear and Sorrow”, “This Emptiness”, “Nothing but Just a Memory” şarkılarını kaydetti. Bir de “Point Blank” şarkısını güncel bir şekilde yeniden yorumladılar. Albümün tamamını ufukonen.com sitesinden bulup edinmek mümkün.