Kreator
Kreator 2000’lerde ikinci bahardan ziyade altın çağı yaşıyor: Almanya’nın thrash metaldeki medar-ı iftiharı 80’lerdeki günlerinden bile daha fazla takdir ve saygı topluyor olabilir. Mesela Kökler’de konuk etmemiz için Kreator’ın yeni albüme, Türkiye konseri açıklamasına veya flaş bir gelişmeye ihtiyacı yok. Haklarında biraz konuştuk, siz keyfini çıkarın.
Önce bir fabrika dumanı vardı… Dünyanın oluşumunun temelinde bir toz bulutu var ise, heavy metalin oluşumunun temelinde de kapkara ve zehirli fabrika bulutu olmalı. Ağır endüstrisiyle meşhur Birmingham çıkışlı iki grup olan Black Sabbath ve Judas Priest’i coğrafya ve müziğin kesişiminde inceleyen akademisyen Leigh Michael Harrison şöyle diyor: “Black Sabbath ve Judas Priest elemanları, Birmingham’daki ağır endüstrinin gri, kalabalık silueti ve gürültüsünün, tınıları ve müziklerinin gelişiminde doğrudan etkili olduğunda hemfikir”. Hatta “Factory Music” başlıklı bu makalesinde iddialı bir cümlesi de var: “Heavy metal müzik ancak ve ancak Birmingham’ın endüstriyel mahallelerinin içinden doğabilirdi”. Aklın yolu neredeyse bir, Kreator’ın esas oğlanı Mille Petrozza da Non Serviam’ın Haziran 1999 tarihli sayısına verdiği röportajda benzer bir yorum getiriyor. Genetik kökenlerinin bir ayağı İtalya’dan gelen Petrozza’a Almanya yerine İtalya’da büyüdüğü farz ettirildiğinde cevabı Harrison’ın tespitleriyle oldukça örtüşüyor: “Belki de fazlasıyla tembel olacaktım, bilirsin oralarda çok fazla güneş var! Bilmiyorum, grup aynı olamazdı sanırım çünkü biz burada endüstriyel bir bölgede ve bunun getirdiği kendine özgü ağır şartlarda yaşıyoruz ve Kreator’ı Kreator yapan etkenler de bunlar aslında”.
Kimlik meselesi
Yirminci yüzyıldaki kültür emperyalizmi sebebiyle ana dili İngilizce olan güçlü ülkeleri bir kenara koyarsak, müzik dünyasına belli tarzlarda en büyük isimleri yetiştirmiş olan ülkenin de endüstrisiyle meşhur Almanya olmasına şaşmamak gerek. Özellikle 70’lerin başında İngiltere’de yaşanan şeylerin benzeri 10 küsur yıl gecikmeli olarak 80’lerin başında Almanya’da yaşandı: Almanya’daki thrash metalin doğuşunda da endüstri işçiliği ya da fabrikaların gölgesinde büyümekle geçen çocukluğun etkileri azımsanmayacak derecedeydi. 1984’te Kreator adını alan Tormentor adlı grubun 1966 ve 1967 doğumlu üç elemanının, örneğin 1963 doğumlu Tom Angelripper’ın madende çalışması gibi ağır bir işe girip girmediğini bilmiyoruz, ama Petrozza’nın üstteki sözleri, Birmingham için söylenen aynı tezin Almanya için de geçerli olabileceğine işaret ediyor. Araştırmaya değer…
Tormentor’dan önce “Metal Militia”, “Tyrant” gibi isimlerle 1982 yılında takılmaya başlayan Essen sakinleri Mille, Ventor ve Rob iki adet demo çıkardıktan sonra Noise Records ile anlaşmayı başarmışlardı. O zamanlar henüz yeni bir Alman firması olan ve 2007’de kapanan Noise, isim bulmakta bir miktar başarısız olan gençlere Kreator ismini önermişti. 1985’te çıkan ilk albüm Endless Pain’de üç kişi çalan grup, bir sene sonrasında aralarına ikinci bir gitar katmak üzere Jörg Tritze’yi dahil etmiş, bilindik Kreator formasyonuna bir adım daha yaklaşmıştı.
Gitarist teorisi
Grubun ömrü boyunca bu ikinci gitaristler en istikrarsız bölge oldu. Bir yandan vokal yapıp, bir yandan ritim gitar çalan Mille Petrozza’nın yanında toplamda dört tane eleman değişti. Tritze, Pleasure to Kill (1986) ve Terrible Certainty (1987) albümlerinde çalmışken, ondan sonra gelen, Sodom’dan tanıdığımız Frank “Blackfire” Gosdzik Extreme Aggression (1989), Coma of Souls (1990), Renewal (1992) ve Cause for Conflict (1995) ile seriyi dörde çıkarıyordu. 90’ların ikinci yarısında Outcast (1997) ve Endorama’da (1999) Coroner’den tanıdığımız Tommy Vetterli ile çalışan grup, 2000’lerde ise Kreator’ın müziğine belki de Petrozza’dan sonraki en fazla etki eden Sami Yli-Sirniö ile istikrarı yakaladı. İşin dikkate şayan tarafı, bütün bu gitaristlerin, grubun müziğinin evriminde kritik noktalardan geçilirken değişmiş olması.
Yoğun death metal etkilerinin dozunu ayarlamakla geçen Tritzeli dönemin ardından Kreator’ın müziği çok ince hatlarla değişir mesela. Extreme Aggression ve Coma of Souls; 80’ler kapanırken dünya çapında ortak bir prodüksiyon dili bularak bir yandan klasikleşen, diğer yandan tekdüzeleşme tehlikesi yaşayan, hatta belki 90’larla beraber bu sebepten geri çekilen thrash metalin Kreator üzerine aynen yansımasıydı. Renewal öncesi klasik dönemden çoğunluğun favori albüm olarak Extreme Aggression ya da Coma of Souls’u seçmeleri, klasik thrash metal kalıplarına duyulan bir kulak aşinalığından ileri geliyordu muhtemelen. Bu iki albümün, “klasik” ile “jenerik” arasındaki ince çizginin sol tarafında durması ise Kreator’ın kendi geleneğini müziğine yansıtmaya devam etmesinden ötürüydü elbet.
Yenilikler silsilesi
Kreator’daki “gitarist teorisinde” şüpheye yer veren küçük bir nokta var: Grubun kariyerindeki en büyük müzikal değişimin yaşandığı Renewal albümünde Blackfire’ın çalmaya devam etmesi. Klasik thrash metalden, birçok elementin harmanlandığı deneysel bir müziğe geçildiği bu albüm öncesinde kurucu basçı Roberto Fioretti yerini Andreas Herz’e bıraktı sadece. Ama zaten herhangi bir eleman değişse de, değişmese de Kreator’ın müziğinde bir güncelleme yapması kaçınılmazdı. Çünkü dünya çapında, su yüzünde bulunan istisnasız bütün thrash metal grupları, kendi aralarında sözleşmiş gibi, kariyerlerinin devamı buna bağlıymış gibi bambaşka müzikal yönler seçmişlerdi: Kimisi tempoyu düşürüyor, kimisi farklı metal tarzlarını müziklerine katıyor, kimisi memleket sevdası içerisinde yerel motiflere dönüyordu. Kreator’ın seçimi ise endüstriyel müzik, death metal ve hardcore öğelerini geçmişten gelen birtakım gelenekleriyle birleştirmek olmuştu. İki yıl içerisinde dinledikleri onca gruptan ortaya çıkan bu yeni müziklere bir türlü inanmak istemeyen thrash metal fanatikleri, seriyi bozmayıp Renewal ile de hayal kırıklığına uğradılar.
80’ler Kreator için klasik dönem ise, 90’lar tam bir deney ortamıydı. Renewal’daki malzeme Cause for Conflict’te yavaş yavaş tükenmeye başlayıp bildiğimiz Slayer’a dönüşüyordu ki (albümün ilk şarkısı Prevail, yer yer Reborn’un karbon kopyası gibi mesela), Kreator’ı beslemek üzere gotik damar devreye girdi. Elbette Blackfire da yerini Tommy Vetterli’ye tam bu noktada bıraktı. İki albümdür bilinen endüstriyel öğelerin yanında henüz kararında seyreden gotik elementler, Kreator’ın deneysel döneminin “deneysel” kalmasına büyük katkıda bulundu (geçen ay Ihsahn’dan bahsederken yaptığım “avangart müzisyen” tanımına bakınız). Albümün geneli, kendisinden sonra çıkacak olan Endorama kadar ses getirmedi ama bugün bile çalınmaya devam eden Phobia’yı konser listesine armağan etti. Bu arada albüm öncesinde, Cause for Conflict’te yerini Joe Cangelosi’ye bırakan Jürgen “Ventor” Reil geri döndü. Basta ise Cause for Conflict’le birlikte yerini alan ve günümüze dek daim kalacak olan Christian Giesler vardı.
2000’ler mucizesi
2000’ler geleneksel heavy metal tarzları için geri dönmeye oldukça müsaitti. 90’ların başında birbiriyle sözleşmiş gibi her biri farklı yöne ayrılan thrash metal grupları ise yine sözleşmiş gibi birer birer eski tarzlarına dönüyor, eğer dağılmışlarsa yeniden bir araya toplanıyorlardı. Bunun işaretleri daha 1998-1999 yıllarından belliydi. Tarzı 1991’de Metallica dağıtmıştı, yeniden bir araya getirmek ise o tarihlerde yeraltının kalburüstü gruplarının görevi oldu (mesela Destruction’ın yeniden toplanması, Whiplash’in Thrashback albümünü çıkarması, Exodus’un Paul Baloff ile yeniden konserler vermesi filan). Kreator da mesajı almış, Endorama’nın son deneysel dönem albümü olacağını baştan biliyormuş gibi son bir defa “değişik” bir şey yapma eylemi içerisinde bulundu ve neredeyse tamamen bir gotik metal albümü ortaya koydu. Belki bu sayede grubun 2001’deki “geri dönüşü” sayılan albüm Violent Revolution bu kadar ses getirip heyecan yarattı. Bu dönüş esnasında grup son eleman değişikliğini yaparak, Vetterli’nin yerine Finlandiyalı Sami Yli-Sirniö’yu yerleştirdi. Daha önce Waltari gibi bilindik bir grubun uzun süre üyesi olan Sami, grup içerisinde o kadar etkili bir eleman oldu ki, Violent Revolution ile birlikte eski sert thrash metal köklerine dönmeyi vaat eden Kreator’ın müziğine İsveç usulü death metal numaralarını, Göteborg tınılarını da beraberinde getirdi. Aslında bu yenilikçi ve etkili özelliğiyle bütün bu yazıyı üzerine kurduğum gitarist teorisini düşünmemi sağlayan da Sami’ydi. Kreator’ın eski tarzına döneceği vardıysa da, grubun 2000’lerdeki yükselişinde gizli kahraman Sami Yli-Sirniö olmalı.
O tarihe kadar kariyeri derin ve tecrübesi yüksek bir grup olarak seyreden Kreator’ı günümüze kadar esas devleştiren hamle 2005’teki Enemy of God idi. Albüm o kadar büyük ses getirdi ki, o güne değin tartışmalı ve hisli giden “büyük üçlü” muhabbetinde Sodom ve Destruction’ın kâğıt üzerinde oldukça önüne geçti. Hatta Sodom’un 2006’da kendi adıyla çıkardığı albümüyle başlayan “Hisli Sodom, Hisli Angelripper” durumu, Kreator’ın 2000’lerde melodikleşip modernleşen, Enemy of God ile bu konuda zirve yapan müziğiyle bile alakalı olabilir. Tabi “Kreator Sodom’u nasıl da etkiledi” diye ortaya bir iddia atılırsa, gayet tabi Destruction’ın da Kreator’ı bu anlamda etkilediği düşünülebilir: 80’lerde oldukça sakin, sinsi ve yılgın bir ses tonuyla şarkı söyleyen Schmier, hem kendini hem de grubun müziğini 2000’deki All Hell Breaks Loose ile inanılmaz tutkulu, ateşli ve agresif bir çizgiye oturtmuştu. Son tahlilde, üç büyük Alman grup da gayet coşkulu albümler yayınlamaya devam ediyorlar.
Tahtların üreticisi
Kreator için sonrası malumumuz, 2009’da tümüyle analog kaydedilen Hordes of Chaos ve 2012’de Phantom Antichrist ile dinleyicilerini mest etmeyi sürdürüyorlar. İstikrarlı kadroları ve artık oturttukları tarzlarıyla maddi yönden olmasa bile manevi yönden 2000’lerin tartışmasız en çok “kazanan” thrash metal grubu oldular. Bir de politik duruş var elbette. Diğer ülkeleri bilmem ama Türkiye’de varlığı bilinen, 70’ler ve 80’lerde saç uzatmış, müziği kuramsal ele almayı seven, müzik yazıları akademik üsluplarla bezeli “orta yaşlı rakçı abiler” karşısında heavy metali savunmak için az sayıda gruplardan bir tanesi Kreator. Çünkü bu abiler tepkilerini abartsalar da gerçekten sağ zihniyet, ırkçılık, faşizm, hedonizm, cinsiyetçilik filan, ne kadar bütün kötülüklerin akrabaları varsa hepsi heavy metalin kimi yerlerinde ciddi ciddi veya şakayla karışık olmak suretiyle mevcut. Kreator ise özellikle bu son olgunluk döneminde sözlerine yerleştirdiği ve röportajlardaki demeçlerine serpiştirdiği dünya görüşüyle gönüllerde taht kuruyor. Özellikle en son Yunanistan’daki halk ayaklanmasından hareketle yazdıkları Civilization Collapse’i, Gezi Parkı direnişinde Türkiye’de direnen halka ithaf etmeleriyle Kreator, tahtı bırakıp gönlümüzün diğer tefrişatlarını da ince ince işlemekte.
Türkiye Ziyaretleri
Kreator kariyeri boyunca Türkiye’de sadece dört kere çaldı. Ama ilginç olan, sanki daha fazla konser vermiş gibi düşündürmesi. Bunda belki iptal olan iki konserin payı vardır. Özellikle geçen sene 18 Kasım’da Morbid Angel, Nile ve Fueled By Fire ile gelecekleri konser eğer gerçekleşebilseydi, son yılların en kemik seslerine bezeli günü yaşanabilirdi. 6 Haziran 1998’de Samael ile verdikleri konser yaz günü havası mekanda dökülen litrelerce ter ile akıllarda kalırken, 29 Haziran 2003’teki konser Rock the Nations festivalinin coşkusunu taşıyordu. 30 Eylül 2005’te Yeni Melek’te çaldıklarının ertesi günü için planlanan İzmir konseri organizasyonun ciddiyetsizliği sebebiyle iptal olurken, Türkiye’deki seyircinin Kreator ile en son karşılaşması 18 Temmuz 2009’da Unirock Festival dahilinde gerçekleşmişti. Ara çok fazla açılmış, en kısa zamanda yine bekliyoruz!